“Muhammed, Allah'ın Resülüdür. Onunla beraber olanlar, inkârcılara karşı çetin, birbirlerine karşı da merhametlidirler. (Feth Sûresi, 29)

İslam’ın önemli özelliklerinden birisi de müntesipleri arasında özel bir kardeşlik tesis edip Müslümanları birbirine din kardeşi kılmış olmasıdır. (Hucurât, 10.) İnsanların köken olarak Hz. Âdem ve Havva’ya dayanmaları itibariyle bir kardeşliğin zaten olabileceği düşünülebilirse de Müslümanlar arasında tesis edilen bu kardeşliğin kan değil gönül bağına dayalı, din ve inanç temelli bir kardeşlik olması farkı ortaya çıkarmaktadır. Allah Teâla, inanç temelli bu kardeşliği, Fetih suresinde “birbirlerine karşı merhametli, kafirlere karşı ise güçlü ve izzetli olma” ile vasıflandırarak hem açıklamış hem de te’yid etmiştir diyebiliriz. (Fetih, 29)  Üstelik bu tanımlama ve te’yidin “Muhammed Allah’ın rasülüdür; onun beraberindekiler ise…” şeklindeki bir öncülden sonra gelmiş olması, bu kardeşliği hem daha da netleştirmiş hem de son derece önemli ve dikkat çekici hale getirmiştir. Bu hassas tanımlamanın Hz. Peygamber’e tabi olanların bilişsel, duyuşsal ve davranışsal kodları olarak görmek, bu özelliği Müslümanların ortak paydası olarak nitelemek de herhalde mümkündür. Dolayısıyla her Müslümanın ayette Cenâb-ı Hak tarafından yapılan bu kodlamayı temel bir ilke olarak benimseyip kendini buna göre ayarlaması, Müslümanların dünyada konumlarını da bu ayete göre belirlemesi/sağlamlaştırması esasında bir zorunluluk olmaktadır.  Zira İslam güzelliklerinin dünyaya yansıyabilmesi, kötülüklerin ve çirkinliklerin önüne geçilebilmesi, herkes için yaşanılabilir bir dünya yolunda ilerleme sağlanabilmesi, Müslümanların ayetteki kodlamaya bağlı ve gereğine sımsıkı sarılmış olmalarına bağlıdır diyebiliriz.   

Ayet-i kerimenin “Muhammed Allah’ın rasülüdür” diye açık bir ilandan sonra “onunla beraber olanlar” diyerek onunla beraber olmanın tabiri caizse ilk şartını açıklaması, “Hz. Peygamberle beraber olma ve ümmet olma bilincimizin” temel taşını oluşturmaktadır. Allah azze ve cellenin kutsal beyanı ile belirginleşen kardeşlik şablonu, Müslümanlara din kardeşlerine yüreklerini sonuna kadar açmaları ve birbirlerini olabildiğince sahiplenmeleri gerekliliğini salık verirken diğer yandan da yeryüzünde kötülüğü yayıp güçsüzlere zulmü ilke edinenlere karşı güçlü ve izzetli olmak zorunda olduklarını beliğ bir şekilde beyan buyurmuş olmaktadır. Kaldı ki aksi bir durum, kötülük odaklarının karşısında acizlik, korkaklık ve hatta merhamet dilenciliği gibi durumları beraberinde getireceğinden Müslümanların kimlere karşı şiddetli kimlere karşı da merhametli olmaları gerektiğini bilmelerinin önemi daha iyi anlaşılabilmektedir.

Bir anlamda “birbirinize sahip çıkın, birbirinize değil -eksikliklerini hiçbir zaman hissetmeyeceğiniz- sadece inancınızdan dolayı size düşmanlık edenlere karşı güçlü ve sert olun; onlar karşısında kendinizi güçsüz kılmayın” demek de olan kutsal beyan, müminleri birbirlerine hem din hem dava kardeşi kılmakta hem de varlıklarını korumanın olmazsa olmaz bir şartını ortaya koymaktadır. Tarih boyunca sadece “Rabbimiz Allah’tır”; “peygamberimiz Hz. Muhammed Mustafa’dır” dedikleri için Müslümanların  maruz kaldıkları eziyet ve sıkıntılar düşünüldüğünde ayette ifadesini bulan “birbirlerine karşı merhametli küffara karşı şiddetli” ölçüsünün kıymeti berraklaşmaktadır.

Kur’an-ı Kerim’in ortaya koyduğu bu yaklaşımın bize asıl kazandırdığı ise Allah’ın son peygamberi Hz. Muhammed’i inkâr edenlerin karşısında zilleti izzet bilenlerin, Müslümanlardan esirgedikleri merhameti başkalarına cömertçe akıtanların, Hz. Muhammed’le beraber olma iddialarının kıymet-i harbiyesinin olamayacağını netleştirmiş olmasıdır.  Bu yüzdendir ki İslam’ın öngördüğü ümmet olma şuuru ve Müslümanlara merhamet bilinci, dindarlık seviyesinin belirlenmesinde de çok kritik bir kıstas olarak belirginleşmektedir. Zira İslam’ı benimsemiş gerçek bir mü’minin din kardeşlerine karşı samimi bir sevgi duyması,  (Müslim, İman, 93; İbn Mâce, Mukaddime, 9.) din kardeşlerinin hukukuna hassasiyet göstermesi esastır. (Müslim, Birr, 9, 10, 17. ) Peygamber Efendimizin (s.a.s.) mübarek ifade ve tanımlamalarıyla kâmil bir Müslüman, kendisi için istediğini Müslüman kardeşi için de isteyen, Müslümanlara zarar vermekten ve onları üzmekten sakınan bir kişiliğe sahiptir.  (Buhari, İman, 3, 6) Ayrıca unutulmamalıdır ki dostunu düşman, düşmanını dost bilip üstelik bütün gücünü olanca şiddetiyle Müslümanlara karşı kullananların ne kendilerini ne de kutsal değerlerini koruyamayacakları hatta dinlerini gereği gibi yaşamaktan da uzaklaşacakları acı bir gerçekliktir. Bir başka acı gerçek ise Müslümanların dağınık, parçalanmış, birbirlerini boğazlayan halleri ile, kendi değerlerini başkalarına anlatıp dünyaya asil katkılar sunabilmesi şöyle dursun kendi çocuklarına bile İslam’ı anlatmalarının zorlaşacak olması, sonuçta, hem kendilerine hem de insanlığa karşı gaddarlıkların, benzeri görülmemiş bir hızla dünyayı sarmasının mümkün hale gelebilecek olmasıdır.

Üzerinde durduğumuz bağlam içerisinde ayet-i kerime ile düşünce ufkumuza giren bir başka husus Müslümanların özellikle günümüz şartlarında birbirleriyle olan ilişkilerini eleştirel açıdan gözden geçirmelerinin gerekliliği olmaktadır. Zira “Hz. Muhammed’in beraberinde olma” gibi yüce bir değerle ilişkilendirilen vasıf, esasında Müslümanların en çok ve en ısrarlı yaptığı yanlışa dikkat çekmektedir. Kur’an, Müslümanları birbirine kenetleyecek ilkelere işaret edip Müslümanları yanlış yollara düşmekten koruyacak temel ölçütleri böyle apaçık sunarken, müslümanların ayrılık ve düşmanlık konusunda bu kadar ileri noktalara gelebilmiş olması kabul etmek gerekir ki esef vericidir.

Son tahlilde “Hz. Peygamberle beraber olma” gibi her Müslümanın büyük bir şevkle sahiplenmek isteyeceği, başkalarından daha ileri bir seviyede olmak içinde de can atacağı bir makam için Müslümanların öncelikle birbirlerini sevmeleri ve birbirlerine merhamet göstermelerinin gerekli olması sizce de hikmetli ve ibretamiz değil mi? Yazımızı Peygamber-i zî şân’ın kutlu bir beyanı ile bitirelim:

“İman etmedikçe cennete giremezsiniz, birbirinizi sevmedikçe de (kamil) iman etmiş olmazsınız. Size, yaptığınız takdirde birbirinizi seveceğiniz bir şey söyleyeyim mi? Aranızda selâmı yayın.” (Müslim, Îmân, 93)