Sivas'a gitmek üzere otogara ulaşınca, biletimi aldım, kalabalığın arasından sıyrılıp sükûnet ve huzur mekanı olan mescidin yolunu tuttum. Ayakkabılarıma bakınca boyama ihtiyacı duydum ve gözüm bir kundura boyacısı aradı. Biraz sonra ilerde, köşede bir ayakkabı boyacısı belirdi. Biraz yaklaşınca siması tanıdık geldi. Zira daha önce mescitte bize namaz kıldırmış ve namazdan sonra kendisiyle ayaküstü bir iki dakikalığına konuşmuş ve kendisini mescidin İmamı zannetmiştim. Mescidin İmamı zannettiğim ve arkasında namaz kıldığım bir insana ayakkabı boyatmanın doğru olmadığını düşündüm, tam geri dönüp gitmeye çalışırken beni farketmiş ki o güzel gözlerini bana tevcih edip, tebessümle "hocam buyrun" dedi, bir anda neye uğradığımı şaşırdım. Mahcûb bir şekilde yanına vardım. Derken yer gösterdi, oturdum. Kunduraları verdim ve bir müddet sessizlikten sonra kendisine "siz mescitte imamlık yapmıştınız" dedim. 

"Evet, siz de Kars'lıydınız değil mi?" dedi. "Evet" dedim ve muhabbet başladı. 

Mustafa abi 1965 Şanlıurfa doğumlu, yaklaşık 40 yıldır otogarda çalışmakta. Daha önce çeşitli firmalarda, şehirler arası otobüs şoförlüğü yapmış, çalışmış, çabalamış, ev-arsa almış. Kendi ifadesiyle "Allah'tan uzak bir hayat yaşamış." 

Yaklaşık sekiz yıl önce de bir rahatsızlık neticesinde her iki gözünü de kaybedip, göz tedavisi için bütün mal varlığını sarfetmiş   

ve hamdolsun tekrar göz nimetine kavuşmuş, mevcut haline şükrederek kundura boyacılığına başlamış bir gönül insanı.

Kendisine "abi nasıl oldu, hangi sebeple göz nimetini kaybettiniz?" Diye sordum.

"Sekiz yıl önceydi. Ben yoğun bir tempoyla günaşırı çalışıyordum. Çalışmanın yoğunluğu, sıkıntılar, dert, tasa ve en önemlisi manevi gıdasızlık derken hayatımı idame etmeye çalışıyordum. Sağlık sorunlarım yoktu, haliyle bu durum beni gaflete sürüklemişti.

Daha önce hiçbir rahatsızlık ve şikayetim olmadığı halde bir sabah her iki gözümü karanlığa açtım, perde inmiş gibiydi, hiçbir şey göremiyordum. O an dünya başıma yıkılmış gibiydi. 

O gün benim için yepyeni bir dönem başlamış ve ben yıllardır değerini bilmediğim onca nimet içinden birinden mahrum olmuştum. Bize verilen her bir nimetin değeri dünya standartlarında ölçüye alınamayacak kadar değerlidir. 

O günden itibaren hastahane, doktor derken birkaç gün içinde otuzbin TL'ye yakın masrafım oldu, ancak hiçbir netice alamadım. İnsan bir nimeti kaybedince değerini anlıyor. Biz de göz nimetini kaybedince ne kadar değerli bir nimet olduğunu idrak ettik. Allah verdiği her nimetin kıymetini hakkıyla takdir edebilmeyi bize nasib eylesin. Bu nimete tekrar kavuşmak için baya bir çaba sarfettim. Bir arkadaşım aracılığıyla İstanbul'a gittim. Arkadaşımla geniş bir araştırmadan sonra bir doktorda karar kıldık ve yanına gittik. Göz nimeti! değerini anlamam gerekiyormuş. Bu doktorun yanında çektiğimiz göz filmlerine beşbin TL verdik. Bir ömür çalış, biriktir ama bir gözün tedavisine yetmesin. Şaşılacak şey. 

Bu doktor bizim kırılmış ümidimize merhem oldu ve gözlerimin tekrar düzelebileceğini bize söyledi. Yapılacak sekiz ameliyat neticesinde yerleştirilecek merceklerle tekrar görebilecektim. Bu haberden sonra sanki dünyalar benim olmustu. Hamdolsun dedik. Çünkü görme nimetini büsbütün kaybetmemiştim. Nihayetinde sekiz ameliyat yapıldı ve mercekler yerleştirildi. Hamdolsun artık görebiliyordum. Sonra bu tadavinin bedelini ödemek için bir ömür çalışıp biriktirdiğim iki dairem vardı, onları sattım. İşimden ayrıldım tazminatımı aldım. Tam olarak ikiyüzbin TL... 

Hamdolsun eskisi gibi rahat olmasa da ağrı ve sızıyla görmeye başladım. Allah'ın verdiği nur nimetine tekrar kavuştuk elhamdülillah. Dedi ve ekledi. 

Şu anda hayatım büsbütün değişti. Evet, mal varlığımı yitirdim, bir bodrum katında kiracı olarak kalıyorum ama hatamı kusurumu anlayıp dergah-ı ilahiye el açtım. Aff diledim. Affa müstahak olmak için sadece beklemenin fayda vermeyeceğini anladım, bu gözleri yıllarca yanlışta kullanmıştım. Artık doğru kullanmam gerekliydi. Hemen ilim öğrenme gayretine düştüm, Rabbime şükürler olsun buraya ayakkabi boyamaya gelenlerden olsun, çoluk-çocuk, büyük, hoca olsun kimi bulduysam bir iki kelime öğrenmeye çalıştım. Sonunda Kur'an'ı öğrendim. Günde bazen iki veya üç cüz okumaya çalışıyorum. Bazen sekiz günde Kur'an'ı baştan sona okuyabiliyorum hamdolsun. Ben aslında daha yeni görmeye başladım. Nimetin değerini anladım, geç de olsa anladım. Asıl görmeyenler, bu nimeti harama kullananlar, asıl işitmeyenler kulağı harama kullananlardır. Biz görmeye başladık hamdolsun."

Mustafa abinin yanına gittiğimde dini sohbetler dinlediği radyosu yanıbaşında duruyordu. Hocam dedi "bazen üç günde bir buna pil alıyorum. Tâki birşeyler duyup öğreneyim. Sonra gözleri doldu, "Hocam!" dedi, "insanlara bakıyorum hayat nimetini, göz nimetini, kulak nimetini ve daha nice nimetleri israf ediyorlar." 

Ve şöyle dua etti; "Ey Rabbim bugüne kadar birşey öğrenemedim, sen karşıma bir gönül ehli çıkar da ilim öğreneyim." 

Mustafa abinin duasına amin diyor ve biz de şöyle iltica ediyoruz; Ey Rabbim vermiş olduğun bütün nimetleri, rızan dâhilinde kullanmayı nasib eyle. Nimeti kaybetmeden değerini bilmeyi müyesser kıl.

Selam ve dua ile...

(Şanlıurfa'daki imamlık yıllarından bir hatıra)