Diyarbakır’da görev yaptığım yıllarda dinlemiştim:

Selahaddin Eyyübi, Kudüs’ün yeniden fethinden önce Diyarbakır yöresine uğramış; bölgede yetişen güllerden gülyağı sıkan kadınlar Selahaddin’in huzuruna çıkıp şöyle demişler:

"Duyduk ki, Kudüs’ü esaretten kurtarmak gibi bir hedefin, sevdan varmış. Eğer Allah bu hedefini gerçekleştirmeni nasip ederse bu gülyağlarıyla Mescid-i Aksa’nın mihrabını yıkamanı istiyoruz."

Diyarbakırlı hanımefendilerin elinden gelen gülyağı sıkmaktı, sıktılar…

Aynı dönemlerde büyük bir dikkatle özene bezene mihrap yapmakta olan bir marangozdan bahsedilir. Bu kadar titizlik gösterdiği mihrabı hangi cami için yaptığını soranlara "Mescid-i Aksa için" cevabını verince, "Mescid-i Aksa haçlı işgalinde, nasıl koyacaksın bu minberi oraya, seninki hayal!" denilince de;

"Ben marangozum, vazifem minber yapmaktır. Yaptığım minberi oraya koyacak bir yiğidi Rabbim nasip eder." cevabını verir.

Marangozun elinden gelen mihrap yapmaktı, yaptı...

Hepimiz üstümüze düşen vazifeyi yapmaktan mesulüz…

Camide hizmet edenimiz, hizmet ettiği bölgenin tüm insanlarının; gençlerinin, çocuklarının, yaşlılarının, hastalarının, muhtaçlarının sorumluluğunu omuzlarında hissedip onlara bir emanet bilinci ile yaklaşacak…

İdarede hizmet edenimiz, hasbihalkader yöneticisi olduklarının babası, annesi, mürşidi, mürebbisi gibi muamele edecek.

Allah’ın, her yaptığı tasarruftan hesaba çekeceğinin bilincinde olacak.

Memurumuz, yazdığı kalemden kağıda kullandığı her malzemenin emanet olduğunun bilinciyle: muhatap olduğu her ferdin Allah’ın yarattıkları içerisinde en çok değer verdiği beşerin bir temsilcisi bilinciyle davranacak…

Herkes görevini yapacak…

Etrafını güzelleştirecek, temizleyecek, yeşertecek.

Hızır (a.s.) ile ilgili Buhari’de geçen bir hadis-i şerif var: Oturduğu kuru yerde, o kalktıktan sonra yeşil otların bittiği anlatılıyor.

Hazır olmak demek, Hızır olmak demektir.

Yani bulunduğumuz yeri yeşertmek, güzelleştirmek…

Yani Allah’ın razı olduğu bir yer haline getirmek…

Hayat vermek…

Bunun yolunu Rabbimiz gösteriyor bize: "Size hayat verecek şeylere çağırdıklarında Allah ve rasulüne icabet edin…" (Enfal, 24)

Kendimizi ve çevremizi Allah ve rasulünün buyruklarıyla güzelleştirip yeşerteceğiz.

Dünya hayatımızı huzura kavuşturacak olan da, ebedi hayatımızda sonsuz saadeti kazandıracak olan da sadece "Allah ve rasulüne" icabettir.