Cabir’in işittiğine göre, Hz: Peygamber (s.a.v) şöyle buyurmuştur: “Herkes öldüğü hal üzere diriltilecektir” (Müslim, Cennet, 83). Yaşamın yansıması ahirettir. Yeniden diriltilip hesap sorulduğunda, insan yarıda bıraktığı hayatının geri kalanından başlayacaktır. Ara verilen bir film, devre arası bir futbol maçı gibi. Ölüm şekli, yeni yaşamın da belirleyicisi olacaktır.

Ölüm ve sonrasında dirilme düşüncesi bütün semavi dinlerin inanç esasları içerisinde yer alır. Öldükten sonra dirilmenin nasıl mümkün olacağı ile ilgili akla gelebilecek soruları değerlendiren Kuran, somut örnekler ve yaşanmış kıssalar üzerinden cevaplar vermektedir: “Hani İbrahim, “Rabbim! Bana ölüleri nasıl dirilttiğini göster!” demişti. (Allah ona), “İnanmıyor musun?” deyince, “Hayır (inandım) ancak kalbimin tatmin olması için.” demişti. “Öyleyse, dört kuş tut. Onları kendine alıştır. Sonra onları parçalayıp her bir parçasını bir dağın üzerine bırak. Sonra da onları çağır. Sana uçarak gelirler. Bil ki şüphesiz Allah mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir” (Bakara, 2;260).

İslam inancı açısından yeniden dirilme ve hesap verme bir gerçekliktir. Yeniden dirilmenin nedenlerinden birisi de insanoğlunun dünyada yaşadığı hayatın hesabını vermesidir. Başına buyruk ve sorumsuz yaşadığı bir hayatın geri kalan ikinci evresini de bu şekilde yaşamak için diriltilmiyor insan. Yaşadıklarının hesabını vermek ve sorumlu bir yaşamın parçası olmak için tekrar diriltiliyor: “Biz, kıyamet günü için adalet terazileri kurarız; artık kimseye hiçbir şekilde haksızlık edilmez. Yapılan, bir hardal tanesi kadar dahi olsa, onu getirir ortaya koyarız. Hesap görücü olarak biz yeteriz” (Enbiya, 21;47).

Dünya ve ahiret birbirlerinin tamamlayıcısı durumundadır. Bir yaşamın iki ayrı zamanda yaşanmış evreleridir. Ölüm, bu iki yaşam anının arasındaki mola gibidir. İlk ve sonraki yaşamın birbirini tetiklemesi ve etkilemesi kadar doğal bir şey olamaz. Dünyada yapılan işlerin ahirette bir yansıması oluşmaktadır. İyiliğin karşılığı mükafat, kötülüğün karşılığı olarak da ceza varlığını koruyacaktır. Burada kötülük yapıp da karşılığında ahiret hayatında cenneti beklemek mantıksız olur. Buradaki yaşamlarımız ile sonraki yaşamlarımız arasında ince bir çizgi var. O da ölümdür.

Rabbini tanıyıp, ibadetlerini yerine getiren ve etrafında da sevilip takdir edilen bir birey, öldüğü hal üzere diriltilecektir. Kulluk bilincinin mükafatı olarak cennet ve nimetlerinden istifade edecek şekilde diriltilecektir. Rabbini tanımayan, asi ve günahlara bulanmış bir birey, yeniden diriltildiğinde öldüğü hal üzere olacaktır. Günah ve kötülük sahiplerinin toplandığı yerde o da kendisine yer bulacaktır. Dünyada iyi olup ahirette kötü olmak ya da dünyada kötü olup da ahirette iyilerin yanında yer almak mümkün değildir. Öldüğümüz hal, ahiretimiz için numuneler sunmaktadır.

Bir hadisi şerifte Hz. Peygamber (s.a.v.), veda haccı esnasında devesinden düşerek boynu kırılıp vefat eden bir sahabi için şu ifadeleri kullanmıştır: “Onu su ve sidr ile yıkayın, iki ihram bezi ile kefenleyin. Ona koku sürmeyin ve başını örtmeyin. Çünkü kıyamet günü o, lebbeyk diyerek diriltilecektir” (Buhari, Cenaiz, 19). Allah Resulünün bu ifadelerinden “lebbeyk” diyerek vefat eden kişinin diriltildiğinde de tekrar “lebbeyk” diyeceğini anlıyoruz. Şehitlerin yıkanmaması ve kefenlenmemesi de bu gerçeği ortaya çıkarmaktadır. Rabblerinin huzuruna şehit oldukları halleri ile çıkacaklardır. Öldükleri gibi diriltileceklerdir.

Ahiret hayatında güzel bir karşılık elde etme hedefimiz varsa, dünya hayatındaki duruşumuzu netleştirip kararlılık sergilemeliyiz. Kulluğumuzu son anına kadar samimiyetle ve ihlasla sürdürelim ki ara bittiğinde gözlerimizi tekrar açıp kaldığımız yerden devam edebilelim. İnsan, nasıl yaşarsa öyle ölür. Nasıl ölürse de öyle diriltilir. Güzel bir yaşam, güzel bir ölüm ve güzel bir dirilme nasip olsun cümlemize...