İl Müftüsü Hamdi Kavillioğlu: “İslam literatüründe ibadet edilen mekânları önce, ibadet edilen ev anlamında beyt, sonra secde edilen yer anlamında mescid, daha sonra da toplayan, toplanılan, Allah’ın rızasını kazanmak ve hayırlı işler yapmak üzere toplanılan mekân anlamında cami olarak isimlendirilmişlerdir. dedi.

Yeryüzünde ilk yapılan cami, Kâbe-i Muazzama’dır. Sonra Mescid-i Aksa inşa olunmuştur. Sonra Mescid-i Nebevi derken Allah’ın evleri, mescidleri tüm dünyaya yayılmıştır. Camiler bir memleketin İslami tuğrasıdır. Camiler toplumun atan kalbidir. Camiler nurdan bir kol gibi semaya uzanan, minarelerinde ezan okunan, günde beş defa bizi ilahi huzura çıkaran kutsi mabetlerdir. Bundan dolayı İslam dini insanların bir araya gelmesine büyük ehemmiyet vermiş, beş vakit namazın cemaatle edasında yirmi yedi derece fazla sevap verileceğini vadetmiştir.

Camilerin bir maddi bir de manevi imarı vardır. Elhamdülillah maddi imarda önemli mesafeler kat edildi. Bizler için bu hizmetin içinde olan din gönüllüleri için en önemlisi manevi imarıdır. Bir cami ne kadar güzel inşa edilirse edilsin cemaati yoksa o cami gariptir, yalnızdır. 

Diyanet İşleri Başkanlığımızın bu seneki “Camiler ve Din Görevlileri Haftası” teması “Din Hizmetine Adanmış Ömürler”dir. Çünkü cami; görevlisiyle, imamıyla, müezziniyle, Kur’an kursu öğreticisiyle güzeldir. 

Din hizmetine adanmış nice ömürler var. Bunlardan birisi de Mus’ab b. Umeyr’dir. Genç yaşta Müslüman olmuştur. Medineli Müslümanlar bugünkü tabirle bir hoca isteyince Peygamber Efendimiz (s.a.s.) onu görevlendirmiştir. O da “Ya Resulallah! Benim Medine’de evim yok, maaşım yok ben orada ne yapacağım demiyordu. ‘Anam babam sana feda olsun Ya Resulallah!’ deyip genç yaşına rağmen Medine’ye gidiyordu. Orada Müslümanların çoğalmasına vesile oluyordu. 

Bu hizmet Hz. Âdem (a.s.) babamızla başladı. Peygamber Efendimiz (s.a.s.) ile kemale erdi ve kıyamete kadar devam edecek. Bütün mesele bizler bu hizmetin neresindeyiz? Eğer bu hizmetin içinde olursak, ne kadar gayretli olursak o kadar kendimizi bahtiyar hissederiz. 

Din-i mübin-i İslam’a hizmet etmiş ve dar-ı bekaya göç etmiş bütün hocalarımızı rahmetle ve minnetle anıyoruz. Rabbim onlara rahmetiyle muamele eylesin. Cenab-ı Hak haftamızı hayırlara vesile kılsın. Daha verimli hizmetler yapmamıza vesile kılmasını Rabbimden niyaz ediyorum. Prof. Dr. Mehmet Ali Kirman Hocamıza ve programın hazırlanmasında emeği geçenlere teşekkür ediyorum.” dedi.

Prof. Dr. Mehmet Ali Kirman da konuşmasında: “Allah’ın mescitlerini ancak Allah’a ve âhiret gününe inanan, namazını kılan, zekâtını veren ve yalnız Allah’tan korkup çekinen kimseler imar edebilirler. İşte bunların doğru yolu bulanlardan olmaları umulur.” (Tevbe, 9/18.) ayetini okudu. İslam dinini bu günlere, ömrünü din hizmetine adamış din gönüllüleri ile geldiğini aktardı. Kendi çocukluğundan örnekler vererek yaşadığı şehirde evlerinin yakınında üç cami olduğunu üçünün de bir Kur’an kursu, bir ilim yuvası gibi çalıştığını ve şehrin manevi imarında önemli hizmetleri olduğunu aktararak “Bütün camilerimizi ilim yuvalarına çevirmeliyiz. Bizden önce görev yapan hocalarımızdan devraldığımız bu bayrağı daha da ileriye götürmeliyiz. Çünkü camilerimiz bizim birliğimizi beraberliğimizi sağlayan en önemli mekânlardır. Din görevlilerimiz de en sıkıntılı, en çetin günlerde halkımıza umut olan, onlara destek veren, onların yanında olan gönül erleridir. Diyanet İşleri Başkanlığı kurum olarak Türkiye’de birliğin ve beraberliğin sembolüdür.” dedi.

Programa, Mustafa Kemal Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Mehmet Ali Kirman, İl Müftüsü Hamdi Kavillioğlu, Emekli İl Müftüsü Mustafa Varlı, il müftü yardımcıları, Antakya ve Defne ilçe müftüleri, emekli müftüler, şube müdürleri, din görevlileri ve vatandaşlar katıldı.

Prof. Dr. Mehmet Ali Kirman’ın konuşmasını müteakip, emekli müftülere plaket takdimi ile program sona erdi.

Editör: Mehmet Çalışkan