Kur’an-ı Kerim tilavetiyle başlayan programın açış konuşmasını yapan Hatay İl Müftüsü Hamdi Kavillioğlu, İl Müftülüğü koordinesinde yürütülen çalışmalar hakkında bilgi verdi.

Müftü Kavillioğlu şunları söyledi:

"Hatay’da 1088 camide 629 Kur’an kursunda fahri öğreticilerimiz dâhil yaklaşık 2500 personelle din hizmeti vermeye çalışıyoruz. Din hizmetini sadece cami ve kurs ile sınırlamayıp hayatın her alanına kaydırarak toplumun her kesimine ulaştırma gayreti içerisindeyiz. Başta gençlerimiz olmak üzere yaşlı, kadın erkek toplumun her kesimine yönelik çalışmalarımız devam ediyor.

İl genelinde 9 erkek 6 kız olmak üzere 15 hafızlık kursumuzda yaklaşık 1500 öğrencimiz hafızlık eğitimi alıyor. Hafız mezun vermede hedef 200 dedik ve bu hedefe yaklaştık. İnşallah şimdiki hedefimiz 250-300 ve bu hedefi de tutturacağız. Yine il geneli 4-6 yaş Kur’an kurslarımızda eğitim gören yavrularımızın sayısı yaklaşık 2500 ve bu sayıyı 4000’lere çıkarma gayreti ve çalışması içerisindeyiz."

Ardından din görevlilerine hitap eden Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı Dr. Burhan İşliyen ise şöyle konuştu:

“Teşkilat olarak öyle bir hale geldik ki dünyanın her tarafında istenilen ve beklenilen bir teşkilat olduk. Sadece İslam coğrafyasında değil gayr-i müslim coğrafyada da mazlumların umudu olduk. Diyanet İşleri Başkanlığı ve Türkiye Diyanet Vakfı iş birliği ile 2018 yılında vekâlet yoluyla dünyanın dört bir tarafında 430 bin kurban kesildi.

Bizler din görevlileri olarak korkutmak yerine sevdirmeliyiz, camiden, kurstan uzaklaştırmak yerine onlara camiyi, cemaati sevdirmeliyiz. Belki kurslarda, camilerde öğrettiklerimizi unutacaklar, akıllarında kalmayacak ama en azından Müslüman deyince, dindar deyince iyilikler güzellikler akıllarında kalacak. Eğer bizler insanları camiden ve dinden soğutursak, onları camiden uzaklaştırırsak bunu vebalini veremeyiz.

Hala camilerde çocuk kovan insanlar var. Peygamberimiz (s.a.s.) dizleri üzerine çökmüş, ellerini yere koymuş, torunları Hz. Hasan ve Hüseyin’i sırtına bindirmiş, Mescid-i Nebevi’nin içinde gezdirirken Hz. Ömer geliyor ve Hz. Hasan’la Hz. Hüseyin’e ‘Çocuklar altınızda ne güzel bir at varmış.’ diyor. Hz. Peygamber de başını kaldırıyor ve: ‘Ne güzel süvarilerim var.’ diyor. Peygamber Efendimizin (s.a.s.) çocuklarla ilgisi bu şekildeydi. İnandığımızı söylediğimiz, tabi olduğumuzu söylediğimiz dinin, ilmin ahlakını ve ahkâmını üzerimizde barındırmamız gerekir. Birimiz hakkında, ‘Ne güzel inşan, keşke ben de o gibi olabilsem.’ deniliyorsa vazifemizin büyük kısmını yapmışız demektir.

Konuşmak kolay, bizler okudum naklettim şeklinde davranamayız. Önce bizim anlatılanları uygulamamız, yaşamamız gerekiyor. ‘(Ey bilginler!) Sizler Kitabı (Tevrat'ı) okuduğunuz (gerçekleri bildiğiniz) halde, insanlara iyiliği emredip kendinizi unutuyor musunuz? Aklınızı kullanmıyor musunuz?’ (Bakara, 2/44.) ayetini sürekli okuyoruz. Bir din görevlisinde bulunması gereken en önemli şey samimiyet yani ihlastır. Camiye gelen de gelmeyen de bizim sorumluluk alanımızdadır. Bizler camiye gelenden de gelmeyenden de hesaba çekileceğiz.

Peygamber Efendimiz (s.a.s.) Kâbe’ye bakıyor: ‘Ey Kâbe, ne kadar hoşsun, kokun ne kadar da güzel, şanın şerefin ne kadar da yüce! Ama Allah’a yemin ederim ki Allah nezdinde müminin hürmeti, senin hürmetinden daha büyüktür.’ buyuruyor. Aslolan insandır. Aslolan insana yatırım yapmaktır. Bir insanın kurtulması dünyanın kurtulmasıdır. Bizler soyuna sopuna, malına mülküne bakmadan her kesimden insana eşit yaklaşmalıyız. İnsan düzelince dünya düzelir. İnsanların bizleri doğru anlaması için onlarla sağlıklı bir iletişim kurmalıyız.

Yavrusu İsmail’e su bulmak için bir Safa tepesine bir Merve tepesine koşan ve taşların kayaların arasında ayakları parçalanan Hz. Hacer’den daha çok koşturmalıyız çocuklarımız için. Çünkü Hz. İsmail ölseydi cennete giderdi. Bizim imansız kalan, ilgisizlikten dolayı ahlaksız kalan gençlerimiz, uyuşturucu batağına, fuhuş batağına düşer ya da kör ideolojilerin peşinde ölürse onun vebalinin altından kalkamayız.

Gayretimizi, çabamızı daha da artıracağız. Ulaşmadığımız bir tane ev kalmayacak. Bir defa bile muhatap olmadığımız bir insan kalmayacak. İmanın olduğu yerde imkân da var.”

Editör: Mehmet Çalışkan