Hac ibadeti, onu ifa eden her bir Müslüman için aynı zamanda bir eğitim sürecini de içerisinde barındırmaktadır.

Hac yolculuğu öncesinden başlayan bu süreç, yolculuk tamamlanıncaya kadar devam etmektedir. Hac ibadetinin her bir safhasının taşıdığı mesajlar, Diyanet İşleri Başkanlığının Hac Organizasyonu kapsamında düzenlediği irşad programları, her bir hac yolcusunun önemli kazanımlar elde etmesini sağlamaktadır.

Diyanet İşleri Başkanlığı Başkanlık Müşaviri Dr. Ulvi Ata, haccın bu kazanımlarıyla ilgili Diyanet Haber’e değerlendirmelerde bulundu.

Mekke’de gerçekleştirdiğimiz röportajda tüm hacıların ibadetlerinin kabul olması temennisinde bulunarak, Hacca gelecek Müslümanların önce gönül dünyalarında bir hazırlık başlattıklarını, sonrasında alınan eğitimler ve yapılan ibadetlerin önemli etkilerinin olduğunu ifade ederek, “Dünya gözüyle ilk defa yıllar boyu namaz kıldığı Kabe ile karşılaşabilmek, tavaf edebilmek, zemzeminden içebilmek, Safa ve Merve arasında say edebilmek, Arafat'a çıkabilmek, Müzdelife ve Arafat'ta vakfeler yapabilmek, şeytanları taşlamak bütün bunların insanda çok ama çok ciddi bir etki bıraktığı şüphesiz. Bu etkinin oranları farklı olabilir ama hiç etkilenmeyen kalmayacak kadar, Allah'ın izniyle hac ibadeti gelenleri, Rahman'ın misafirlerini serapa kuşatır.” dedi.

Hayatın akışı içerisinde insanın bir durup düşünmeye, “Ne idim, ne oldum, ne olacağım?” demeye ihtiyacı olduğunu belirten Ata, “Bunun için de hac farkındalık anlamında insanın bütün dünyalıklardan bir müddet de olsa arınıp kulluk görevlerinin ne kadarını, ne kadar şekilde yaptığı konusunda bir değerlendirme yapma fırsatı veren, Peygamber Efendimiz aleyhisselatu vesselamın, “Haccın menasikini benden alınız. Ben nasıl haç yapıyorsam siz de öyle hac yapınız.” diye buyurduğu, İbrahim Efendimizin davetine de baş üstü diyerek geldiği bir ibadetten söz ediyoruz.” diye konuştu.

 Ata, Hacca gidecek kişinin giydiği ihramla adeta bütün rütbelerden arınarak yola çıktığına işaret ederek, “Dünyalık bütün o sahip olduğumuz değerleri bir kenara bırakarak sadece kul olma şerefini öne çıkararak, ümmet olma bilinciyle dünyanın hemen her yerinden gelmiş Müslümanlarla bir araya gelmek ve hepsinin dillerinde “lebbeyk Allahümme lebbeyk. Buyur Allah'ım buyur.” İbrahim Efendimizin davetine icabet etmenin bir mukabelesi olarak, ‘Buyur Allah'ım buyur. Emret Allah'ım, emret işte geldim. Şimdiye kadar ki hatalarımın, kusurlarımın, yanlışlarımın, günahlarımın farkındayım, ama pişmanım. Yeniden ‘bismillah’ demek, ahdimi tazelemek ve kalan ömrümü rızana uygun bir şekilde geçirmek için işte buradayım.’” ifadelerini kullandı.

VİDEO

“Allah'ım sana inanarak, Resulünün sünnetine de uyarak buradayım”

Kabe'yi muazzamaya varan insanın çok büyük bir heyecan yaşadığını dile getiren Ata, şöyle devam etti.

“Çünkü hayatı boyunca namaza durduğunda kıbleyi gönül dünyasında hissedenin kıble ile yüzleşmesi, kıblegâh ile yüzleşmesi, Kabe-i Muazzama ile buluşması Kuran'daki ifadesiyle, yeryüzünün ilk mabediyle karşılaşması. O mabet ki mübarek kılınmış bir mabet ve alemlere rahmet olarak kılınmış bir mabet. Onunla buluşmak ve onu kalbinin tarafına alıp oraya gelmiş Rahman’ın misafirleriyle tavafa başlar. Tavafta, hemen her Müslüman'ın kendi lisanıyla “Allah'ım sana inanarak, kitabını tasdik ederek, sana verdiğim söze sadık kalarak, Resulünün sünnetine de uyarak buradayım. Evet, günahkarım, hatalarım oldu şimdiye kadar. Emirlerine uymadıklarım, yasaklarından kaçınmadıklarım oldu. Ama bana bir fırsat verdin Allah'ım. Beytullah’a, evine beni kabul ettin sana hamdolsun. Yedi şavtı tamamlayarak Kabe-i Muazzama ile bütünleşmenin, tevhit inancının sahibi olmanın doruğuna ulaşan bir ibadeti yapar. Artık ibadetlerin en efdalinin tavaf etmek olduğu bir anı temaşa eder, namazını kılar ve Hacer annemiz misali saya geçer.”

“Hac, büyük bir ailenin inanan bir ferdiyim bilincini kazandırıyor”

Bu yapılan ibadetlerin Müslümana kazanımlarını anlatan Ata, “Kabe'yi tavaf etmek, ahdi tazelemek, iman esaslarını adeta yeniden terennüm ederek yeniden bir doğuştur hac. Efendimiz aleyhisselatu vesselamın, “Kabul olunmuş haccın sevabı cennettir.” dediği müjdeyi anadan doğmuşçasına geldikleri yerlere dönmektir diye müjdelediğinden hareketle iki parça havluyu bir anlamda yeni doğmuş bebeğin kundağı, diğer anlamda da, ebedi aleme yolculuk eden insanın kefeni olarak görüyorum. Niye böyle düşünüyorum? Anasından doğmuş gibi beldesine, ülkesine geldiği yere dönen insan o güne kadar bütün olup bitenlerden arınarak dönüyor. Bu bir arınma. Kabe-i Muazzama’da yapılan o belki adını sanını bilmediğimiz ama imanından zerre tereddüt etmediğimiz insanlarla tavaf edebilmek, saf tutabilmek, say edebilmek, Hazreti Adem'le başlayan İslami emir silsilesinin bir halkası olabilmek. Zincire tutunabilmek. Kopmayan ve kopmayacak olan ‘urvetü’l vüska’ya tutunabilmek. Haccın insanın sosyal varlık olma yönünü ihmal eden şu modern dünyada sosyalleşme ve ümmet bilinci anlamında yalnız değilim. Kalabalıklar arasında yalnız değilim. Ben büyük bir ailenin inanan bir ferdiyim bilincini kazandırması fevkalade.” şeklinde konuştu.

“Rabbine Kabe'nin yanında söz verdin”

Ata her bir müminin burada Kabe'nin yanında söz verdiğine dikkat çekerek, “Bu söz psikolojik açıdan da mermere kazınmışçasına gönül dünyamda iz bırakır. Ne zaman şeytan beni caydıracak ve yolumdan vazgeçireceği zaman, Kabe benim gözümün önünde canlanacak. Ulvi sen. Rabbine Kabe'nin yanında söz verdin. Dedin ki, ‘Sana verdiğim sözü tutarak geldim. Ya Rabbi. Ne oluyor da sana sözünden vazgeçiyorsun?’ Bu farkındalık fevkalade önemli.” ifadelerini kullandı.

Ata, Müslümanların İsmail Efendimizin topuklarını vurduğu yerden fışkıran ve kıyamete kadar da Allah'ın bir lütfu olacak zemzemle bilinen, bilinmeyen kirlerinden arındığını ve hücrelerine kadar nüfuz eden bir bereket yaşadıklarını kaydetti.

“Arafat’ta arif olmak, marifetullah yol almak istediler”

Hacda yaşanılan önemli anlardan birisinin de Arafat Vakfesi olduğunun altını çizen Ata, şöyle konuştu:

 “Bu Arafat heyecanı fevkalade insanın bütünlüğünü sarıyor, kuşatıyor. Arafat'ta öğlen namazı ikindi ile birlikte kılınır. Ayağa kalkarak dakikalarca gözyaşı içerisinde. Sadece nefsi için değil. O bencilleşen hayatı boyunca sadece nefsini düşünen insanların, nefislerinin de yanında aileleri, içinden çıktıkları toplumları, milleti, devleti, Müslümanlar ve insanlık alemini birlikte düşünmek ve hepsi için gözyaşı dökmek. Allah'tan af dilemek. Gerçekten bir karar anı yaşamak. Allah'ım, belki şu yaşıma kadar böyle gelmiş olabilir. Şimdi Arafat’tayım beni Arafat'ına, Adem ile Havva'yı buluşturduğun yere, Efendimizin dünya durdukça konuşulacak veda hutbelerini irad ettiği yere beni kabul ettin. Beni de onların yolundan ayırma. Beni bana bırakma! Nefsim ile beni baş başa bırakma Allah'ım diyerek. Arafat’ta hep beraber gözyaşı döktük. Rabbimize yalvardık, kapından bizi boş çevirme. Öyle ümit dolu olduk ki belki giderken endişelerimiz vardı. Günahlarımız bizim önümüzde sis perdesi gibi ‘hangi yüzle ben Arafat’ta el açacağım ve af dileyeceğim’ derken orada inanıyoruz ki duaları geri çevrilmeyen insanlarla beraber olmanın belki de göremediğimiz ama adeta bizimle birlikte olduğuna inandığımız, Yüce Allah'ın gönderdiği melekleriyle Allah'a af dilemek, Meleklerin her biri şahit oldular. Allah'ım bunlar Arafat'ında sana inanarak af dilediler. Her türlü şirkten, riyadan arınarak Arafat'ın sıcağında ter döktüler. Terlerine konan Arafat tozlarıyla yeniden şekillendiler. Bütün dünyalıklarından arındılar. Ailelerini unuttular. Çok sevdikleri evlerini, arabalarını, dünyalık dedikleri, kalâm, arkam dediklerini unuttular. Sadece Arafat'la bütünleştiler. Arafat oldular. Arif olmak istediler. Marifetullah yol almak istediler. Arafat böyle bir şey. Arafat'a bu anlamda baktığınızda doyamazsınız.”

“Onların elinde olsa koşarak gelecekler”

Ata, tüm şartları yerine getirip de kurası çıkmamış ve kutsal toprakların hasretiyle gece gündüz burada olma arzusunda olanların her dakikalarında hac sevabı alacaklarını ifade ederek, “Yeter ki Arafat'ı gönül dünyalarında hissetsinler. Yeter ki namaza durduklarında Kabe’ye karşı durduklarının bilinci içerisinde her daim olsunlar. Ben inanıyorum. Onların elinde değil ki, elinde olsa onlar koşarak gelecekler ama mevcut şartlarda imkanlar böyle olduğu için yani sanmasınlar ki ben gelenlerin sadece bu anlamda bu ziyafetten hissedar olduğunu düşünüyorum. Rabbim cömerttir, bağışlayandır, affedendir, Rahman’dır, Rahimdir. Onun rahmeti, bereketi mekân, zaman sınırı tanımadan bütün inanan kullarını kuşatır. Bunda tereddüt yok.” şeklinde konuştu.  

“Arafat duası, ümmet olmanın bereketini hepimize hissettirdi”

Arafat’ta insanların gözyaşlarıyla tanımadıklarıyla helalleştiklerini, kucaklaştıklarını ve tebrikleştiklerini aktaran Ata, “Ve ilk defa bunu yaşayanlar bile, ‘ben ömrümde hiç ağlamamıştım. Son defa ağladım anı hatırlamıyorum. Gözyaşlarım kurumuştu. Bu Arafat nasıl bir Arafat ki? Bu dualar, Arafat Vakfe’sinde yapılan, Başkanımızın o kuşatıcı duası. Burada olanı da olmayanı da herkesi içine alan o duası. Ümmet olmanın, büyük bir aileye mensup olmanın bereketini hepimize hissettirdi. Hem Arafat'ta acziyeti hissettik, insanız her şeye sanki ulaşabileceğimizi zannederek buraya gelmiştik. Ama buradaki bütün modern sistemlere, bütün ulaşım imkânlarına rağmen aynı zamanda o muktedir insan, esasen çok da aciz olduğunun büyük ölçüde farkına vardı. Bu sıcak altında, bu şartlar altında aciz bir insan olduğunu, yüce kudret karşısında bu acziyetin de bilinci içerisinde her daim olması gerektiğini ve ömrünün sonuna kadar da Arafat'ın hayatında bir dönüm noktası olması gerekeceğini hiç aklından çıkarmamalı. Haccın kazanımı bu.” değerlendirmesinde bulundu.

“Haccı, hacdan sonra da yaşamak için buradan götürmemiz gereken şeyler mutlaka olmalı”

Ata, her Müslümanın ifa ettiği Hac ibadetinin onun dünyasında bir dönüm noktası olması gerektiğine vurgu yaparak, şunları söyledi:

“2022 haccından sonra, diye başlayan ve torunlarına kadar anlatacağı buradan kazanımları olacak. Ne gibi? 2022 haccından sonra asla yalan konuşmuyorum artık. Çünkü benim Rabbim buyurdu ki. Hacca geldiğinde, ‘Fela rafese, vela füsuga, vela cidale fil hac’  Tek tek saymıyor ama sınıf, sınıf sayıyor. Tüm şehevi arzulardan arınarak, malayaniden, lüzumsuz konuşmadan, yalandan, iftiradan, Allah korusun, her türlüsünden arınarak. Cidalden, münakaşadan, haksızlıktan, kasıtlardan, ona buna haksızlık etmekten arınmak. Yoksa Allah esirgesin. Pek çok helal olan şeyleri ihramda iken kendimize bir sınır koyarak, ‘Değil mi ki benim Rabbim böyle emretti, değil mi ki benim Efendim ihram süresince bunlarla arasına mesafe koydu.’ Elinden dilinden başkanlarının zarar görmemesinin bir provası, bir nefis terbiyesi. Çünkü bugüne kadar her şeyim var, akıllıyım, bunu da yapabilirim. Zenginim imkanlarım var, bunları da yapabilirim. Neyin olursa olsun, sen şu anda ihramlısın. İhram sınırlarına uyacaksın. Tabii ki ihtiyaçlarını izin verilen ölçüde karşılaşacaksın ama canlıya dokunmayacaksın. Yaprağı koparmayacaksın. Koku dahi sürmeyeceksin. Bunlardan aranarak Rabbine yöneleceksin. Bunlar her zaman serbesti sana ama… Oruca benzer bir şeydir. Su içmek helaldir ama imsak ve iftar arasında ondan uzak duracaksın. Bu bir sabır kontrolüdür, insanın nefis eğitimi, öfke kontrolüdür. Normal gündelik hayatta da, belki kendimizi kontrol edecek yöntemler bulmalıyız. Haccı, hacdan sonra da yaşamak için buradan götürmek arzusunda olduğumuz şeyler mutlaka olmalı.”

“Rabbimin yolundan alıkoymak isteyen şeytana karşı hazırlıklar yapmak”

Müzdelife Vakfesi’nin taşıdığı mesajlara değinen Ata, “Müzdelife’de vakfe yapmak, orada yine bereketlenmek, Efendimizin hissettiklerini hissetmeye çalışmak. Orada, aklımın erdiğinden bugüne kadar Rabbimin yolundan alıkoyma hileleri ve tuzakları içerisinde olan şeytana karşı hazırlıklar yapmak üzere taşlar toplamak. Nohut büyüklüğünde taşlar toplamak ve ben öyle bir medeniyetin insanıyım ki o taşları da lüzumu halinde temizlemek, şeytana atacağım taşı da temizinden seçmek, değilse temizlemek. Peygamberimin izin verdiği ölçüler içerisinde, ne büyük ne küçük taş. Ne 6 tane ne 8 tane, 7 tane. Burada disiplinli bir iş yapmanın, kurallara uymanın, Efendimiz gibi yapıyor olmanın tadına varmak var.” şeklinde konuştu.

“Bundan sonra nefsimin esiri olmayacağım”

Ata, her bir hacının, Allah'a verdiği sözü yerine getirmek için yola çıkan Hazreti İbrahim’i sözünden vazgeçirmeye çalışan şeytanı nasıl taşladıysa aynı bilinçle şeytanı taşladığını belirterek “Şeytanı Peygamber Efendimizin öğrettiği şekliyle taşlayarak, şu yaşa gelinceye kadar yaptığım hatalar, işlediğim kusurlar aklıma gelip önce nefsimi ve hatalarımı temsili taşlayarak gönül dünyamda bir eğitimden geçiyorum. Bunun kazanımı, artık bundan sonra her daim aklımda şu kalacak, küçüğü, ortası büyüğü ve bütün hizbiyle, çünkü ben atarken "Bismillahi Allahuekber, rağmen lişşeytani ve hızbihi." sözcüklerini ifade ederek, Efendimiz misali atmaya gayret ettim.” Bundan sonra nefsim beni hataya sürüklediğinde, şeytan beni hataya davet ettiğinde. Artık İbrahimler misali, benim Allah'a sözüm var, sana değil. Ben Allah'a kul olmaya tabiyim. Bundan sonra sabredecek, nefsimin esiri olmayacağım. Elimden geldiğince son nefese kadar bu hac kazanımını korumaya özen göstereceğim.” ifadelerini kullandı.

“Hacca gitmek bir arınmaktır”

Hacıların şeytan taşlamadan sonra Haccın tavafını yapmak üzere yeniden Kabe’ye yöneldiklerini hatırlatan Ata, “Müminlerle beraber olmak, O şaftlarda tekrar göz yaşı dökmek, ahdini tazelemek, perçinlemek ve kavileştirmek. Kullukta ben varım. ‘Allah'ım işte buradayım’ sözünü defalarca arz ederek Rabbine karşı kul olduğunun bilincini ahdini tazelemek.  Ayrılık vakti geldiğinde veda tavafı yapmak. Evet, veda edeceğiz. Efendimiz aleyhisselatu vesselamın haccını düşünerek haccını yapmak. O günün şartlarında deveyle ulaşımları yapmak, o günün şartlarında ümmeti ile birlikte haccın kıyamete kadar kalacak ana esaslarını, menasıkını tesis etmek. Veda Haccı ile beraber Efendimizin veda ettiği gibi, biz de geldiğimiz yerlere Allah izin verirse geri döneceğiz. Buradaki bereketi öncelikle ailemize, buraya gelemeyen çocuklarımıza, torunlarımıza, eşimize, dostumuza, uzak yakın, akraba ve komşularımızla paylaşacağız. Onların da buraya olan muhabbetlerine, ilgilerine olumlu anlamda gelişmelerine biz rehberlik edeceğiz. Burayı iyi temsil edeceğiz. Şöyle bir duyguya kapılacaklar, ‘Hacca gitmek bir arınmaktır. Öncesinden bu belki yalan söyleyebiliyordu, yanlış yapabiliyordu, kalp kırabiliyordu ama hacdan sonra siz de bir değişiklik görüyor musunuz? Ben değişiklik görüyorum bunda. Artık geldikten sonra elinden, dilinden herkes bereket görüyor. Sorun görmüyor, sıkıntı görmüyor. Ben de gideyim oraya, ben de orada arınıp geleyim’ diyecek.” değerlendirmesinde bulundu.

“Hac kulluğun sürdürülebilirliğine önemli bir katkı sağlar”

Ata hacı olanların bu durumlarını iyi temsil etmelerinin önemine değinerek, “Tabi ki hacdan önce de Allah'ın kuluyduk sonrasında da öyle. Kur’an-ı Azimüşşan’da, ‘Ey hacılar’ diye bir hitap bulamazsınız. Ama hacca gidip gelmek önemli bir farkındalık olduğu için insanların bakış açısı, ‘artık siz bir hacısınız’, gelişigüzel konuşamazsınız, gelişi güzel hareket edemezsinizdir. Tabii ki helaller helal. Tabii ki haramlar haram. Hacıya ekstra bir helal, ekstra bir haram haşa. Allah'ın dini bellidir ve bakidir. Biz ona yeni bir şey ekleyecek değiliz. Ama bizim, arınmaya, farkındalığa, sürdürülebilirliğe ihtiyacımız var. Hac aynı zamanda benim kulluğumun sürdürülebilirliğine önemli bir katkı sağlar. Hafızamda bir çentik atacak 2022 hac sonrası diye hayatımda yeni bir sayfa açacak. Cenab-ı Hak, böylesi bir duyguyu, düşünceyi, duygu ve düşünceden öte bütün azalarımıza, organlarımıza hakim kılmayı, eyleme dönüştürebilmeyi hepimize nasip eylesin.” diye konuştu.

Editör: Mehmet Çalışkan