Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Erbaş, geçtiğimiz hafta Ürdün, Katar ve İran'a yaptığı ziyaretleri AA muhabirine değerlendirdi.

Ziyaretlerin Türkiye ve diğer ülkeler açısından çok önemli olduğunu ve görüşmeler neticesinde ülkeler arasında yapılacak iş birliğinin büyük kazanımlar getireceğine inandığını belirten Erbaş, daha yoğun birliktelikler ve iş birliği yapılabilecek ülkeler olduğunu söyledi.

Bölgenin iki büyük devleti İran ve Türkiye'nin İslamofobi'ye, sömürgecilere ve terör olaylarına karşı güçlerini birleştirirse büyük mesafeler kat edileceğini dile getiren Erbaş, bu konuların İran ziyaretinde konuşulduğunu ifade etti.

"Daha fazla ziyaretçiyi Kudüs'e nasıl gönderebiliriz?”

Kudüs ve Mescid-i Aksa’ya ziyaretlerin arttırılmasının önemini vurgulayan Erbaş, şöyle devam etti:

"Daha fazla ziyaretçiyi Kudüs'e nasıl gönderebiliriz bunu konuşabiliriz. Biz Türkiye olarak Kudüs bağlantılı umre ziyaretleri gerçekleştiriyoruz. Bunu hem Diyanet İşleri Başkanlığı hem de özel şirketler olarak yapıyoruz. Bu konuda İran ile tecrübelerimizi paylaşabiliriz. Mescid-i Aksa'nın maddi ve diğer sıkıntıları oluyor, camilerin ve mescitlerin tamir ve tadilatına ihtiyaç var. Bu konuda güçlerimizi birleştirip katkı sağlayabiliriz. Yine Kudüs ile ilgili ortak sempozyumlar düzenleyebiliriz, dünya insanlarını bilinçlendirmeye yönelik konferans, toplantı ve zirveler yapabiliriz. Çünkü bu konuda ne kadar çok hareket içerisinde olursak Kudüs konusundaki bilinç o kadar artacaktır ve Kudüs'ün ilelebet Filistin'in başkenti olduğu hakikati bütün dünya tarafından kabul edilecektir.”

"Cehalet, eğitim, ilim, irfan, bilgi ve hikmet ile ortadan kalkar"

Batı dünyasının sürekli bir şekilde İslamofobi'yi yaygınlaştırmaya çalıştığına ve İslam ile şiddeti ve şiddete dönük bir takım isimlerden oluşan örgütleri bir arada kullandığına işaret eden Erbaş, şu değerlendirmeyi yaptı:

"İslam'ın barış dini olduğunu, İslam kelimesinin kök itibarıyla her zaman barışı tebliğ ederek bütün insanlığı barışa davet ettiğini, Müslümanın da barış insanı olduğunu söylüyoruz. Şu anda özellikle İslam dünyasında mezhepler arası, meşrepler arası, karşılıklı düşünceler arası, insanları birbirine kışkırtan bu planların belli yerlerden üretildiğini, bunların belli yerlerde planlandığı ve tüm Müslümanlar olarak bunlara karşı çıkmamız gerektiğini düşünüyorum." 

Hazreti Muhammed'in "Kötülüklerin anasının cehalet olduğu" yönündeki sözlerini hatırlatan Erbaş, İslam'ın farklı bölgelerde ve topraklarda değişik şekillerde uygulamaları olabileceğini, bunların zenginlik olarak kabul edilmesi gerektiğini söyledi.

Erbaş, "Farklılıklarımız zenginliğimizdir diyoruz. Bu farklılıklarla birlikte kardeşçe, birlik ve beraberlik içerisinde çalışarak barışı yaygınlaştırmamız gerekiyor. İnsanlık bizden bunu bekliyor." dedi.

"Batı dünyası İslam'ı kaynağından öğrenmeli"

"Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Erbaş, Müslümanları birbirine düşürmeye çalışan, fitne ve tefrika çıkarmak isteyen mihraklara ve toplumlara hatta bazı idarecilere karşı teyakkuz içerisinde hareket edilmesine vurgu yaptı.

Erbaş değerlendirmesine şöyle devam etti:

"Peygamber efendimiz, 'Kişi bilmediğinin düşmanıdır' buyuruyor. Hem kendimizi, hem inancımızı, hem de medeniyetimizi çok doğru bir şekilde anlatmalıyız. Batı dünyası, İslam'ı kaynağından öğrenmeli. Bugün İslam'ı yanlış uygulayan kişilere bakarak değerlendirmemelidir. Ön yargıdan vazgeçmelidir. Tabi bu konuda bize çok büyük görevler düşüyor, hem ülkelerimizde hem de Batı dünyasında İslam ile ilgili araştırmalar, sempozyumlar, konferanslar ve paneller düzenlemeliyiz. Bilenler biliyor fakat İslam'ı sahih kaynaklarından öğrenmemiş olanları bu şekilde uyarabiliriz. Bu noktada çok büyük imkanlarımız var. Almanya, Fransa, İsviçre, Belçika ve Hollanda'da 2 bin civarında din görevlimiz var."

Diyanet İşleri Başkanı Erbaş, "Türkiye Diyanet Vakfı'nın söz konusu ülkelerde uzantısı olan vakıflarımız var. O güçlerimizden istifade ederek İslam'ın barış dini olduğunu ve sadece İslam dünyasına değil bütün insanlığa barış getirmeyi hedeflediğini anlatma imkanımız var. Şu ana kadar bunu yaptık, bundan sonra da hızlandırarak ve arttırarak yapmak istiyoruz." dedi.

İran ziyaretinin çok faydalı ve verimli olduğunu söyleyen Erbaş, "her iki ülkenin yöneticileri, ilim ve din adamları arasında tecrübe paylaşımıyla ilişkilerin daha da ileriye doğru gelişeceğini düşünüyorum." değerlendirmesinde bulundu.

İslam'ı terörize etmeye çalışan terör örgütlerinin oluşturduğu yanlış kanaatlerin ortadan kalkması noktasında en büyük görevin alimlere düştüğünü dile getiren Erbaş, şunları söyledi:

"Alimlerin sık sık bir araya gelmesi gerekiyor, iki hafta önce Dünya Müslüman Alimler Birliği'nin Türkiye'de bir toplantısı oldu. Orada bin civarında ilim adamı toplandı ve 6 gün boyunca bu meseleler görüşüldü. Daha sonra İstanbul'da Avrupa Fetva Meclisi adıyla bir toplantı yapıldı. Avrupa'da yaşanan meselelerde bu kurumun devreye girmesinin çok önemli olduğunu düşünüyorum. İslam dünyası ile Avrupa'yı bir araya getirmek, Avrupa'nın İslam dünyasıyla ilgili kanaatlerini tashih etmek açısından bu çalışmaların artması ve ilerlemesi gerekiyor. İlim adamları, makaleleri ve yazdıkları kitaplarla, konferans, sempozyum ve panellerde yapacakları tebliğlerle bu konuya çok önemli katkı sağlayacağını düşünüyorum.”

Yükseköğretim Kurulu'nun Mevlana Programı

Türkiye'de İlahiyat ve İslami İlimler Fakülteleriyle İslam dünyasının birçok yerindeki dini müesseselerin iş birliğini geliştirmek amacıyla Türkiye'de Yükseköğretim Kurulu'nun (YÖK) Mevlana Programı adıyla bir projeyi hayata geçirdiğini aktaran Erbaş, şu bilgileri paylaştı:

"Bu projenin amacı Türkiye'den İslam ülkelerine öğrenci göndermektir. Diyelim ilahiyat fakültelerinde bir öğrenci 3'üncü sınıfa geldi, o öğrenci 3'üncü sınıfı gelip İran, Katar, Ürdün ya da Suudi Arabistan'da okuyabilir. Daha sonra tekrar kendi okuluna dönebilir. Aynı şekilde bu ülkelerde ilahiyat ya da başka bir fakülte okuyan öğrenci, Türkiye'ye gelip bir sınıfını ya da bir dönemini okuyabilir. Burada bölüm, fakülte sınırlaması yok. Aynı Batı ülkelerinde gerçekleştirilen Erasmus programı gibi. Ayrıca bir hoca da birkaç dönem ya da birkaç yıl İslam ülkelerinden birine gidip ders verebilir, o ülkelerden de bir hoca Türkiye'ye gelip fakültelerde ders verebilir." 

YÖK’ün hazırlamış olduğu Mevlana Programı konusuna da değinen Ali Erbaş, şöyle devam etti:

"Bundan 700 sene önce yaşayan Mevlana'nın Kur'an'dan ve Peygamber efendimizin hadislerinden almış olduğu ilhamla ortaya koymuş olduğu birlikte yaşama esaslarını bizim yeniden hayata geçirmemiz lazım. YÖK bu amaçla Mevlana Programı'nı hazırladı ve hayata geçirdi. Bu esasında İslam ülkeleri arasındaki dini müesseseler, dini ve diğer okullar arasındaki geliş gidişleri, öğrenci ve öğretim üyesi değişimini kolaylaştıran bir programdır. Bunu bütün İslam ülkelerinin fakültelerine ve dini müesseselerin temsilcilerine tavsiye ediyorum. İnşallah buna benzer birtakım yollarla tecrübelerimizi paylaşırız.”

Gençlerin içinde bulunduğu ahlaki ve inanç noktasından, yaşamış oldukları bunalım ve benzeri sıkıntılardan kurtarılmasının gerekliliğine işaret eden Erbaş, şu değerlendirmede bulundu: 

"Dünya sürekli sekülerleşmeye doğru gidiyor, dünyevileşme hızla artıyor. Bunun önüne geçmemiz gerekiyor. Ahlaki noktada Kur'an'ın getirmiş olduğu prensiplere, Peygamber efendimizin getirmiş olduğu ilkelere yönelik bir anlayışı bütün gençlerimize öğretmemiz onları eğitmemiz gerekiyor. Eğitim olmadan bunlar olmaz. Bu noktada güçlerimizi birleştirmemiz ve öğretimden çok eğitime dikkat etmemiz gerekiyor. Buna biz terbiye diyoruz, talim ve terbiye dediğimiz şey bu. Biz talime daha fazla önem veriyoruz fakat terbiyeyi ihmal ediyoruz. Bizim medeniyetimizde terbiyenin çok büyük önemi var. Eğer böyle hareket edersek ve helal-haram çizgisini çok net bir şekilde insanımıza ulaştırır ve onları ahlaki bir eğitimden geçirirsek sonuca ulaşmamız daha da kolaylaşacaktır."

"Türkiye olarak ensar diyarıyız"

Türkiye olarak yaşadıkları en önemli sorunlardan bir tanesinin göç sorunu olduğunu dile getiren Erbaş, "Biz ensarız, Türkiye olarak ensar diyarıyız. Buna da yeni başlamış değiliz. Yaklaşık bir asırdır belki iki asırdır dünyanın çeşitli bölgelerinde zulme uğrayan, yurdundan yuvasından çıkarılmak zorunda kalan milyonlarca insana ev sahipliği yapmışız. Hatta onların inancına bakmadan ev sahipliği yapmışız. Yeri gelmiş Yahudi'ye ve Hristiyan'a da ev sahipliği yaptık. Bugün de çok yüksek sayıda mülteci, muhacir ile bir arada yaşıyoruz." şeklinde konuştu.

Editör: Mehmet Çalışkan