Aynı yastığa baş koyarak yıllarını harcamış eşler olarak birbirimize, bizden beklenen ölçüler içerisinde değer verebiliyor muyuz, ilgi ve özen gösterebiliyor muyuz? Çocuklarımıza hak ettikleri emek ve değeri veriyor muyuz? Evde sevgiyi yerleştirmek ve büyütmek üzerine gayretler gösteriyor muyuz?

Bir hocamız arkadaşının kendisine bahsettiği bir konuyu ismini zikretmeden bize naklederken şöyle söylediğini anlattı:

“Ben işyerimde çalışmakta iken, bir ara hanım beni aradı. ‘Bey’ dedi, ‘ben falanca kişinin düğününe gitmek için hazırlandım, gelip beni alır düğün evine bırakır mısın?’ diye. Ben de eşimin şoförlüğü olmadığı için onu evden alarak düğün mahalline götürmek üzere aracımla yola çıktım. Evimizin önüne vardığımda orada, evimizin yakınında beklemekte olan bir hanımefendi gözüme ilişti. Nasılsa bizim hanım değil diye, oralı olmadım, bakmadım, ilgilenmedim.

Aracımdan inmemiş vaziyette kapı önünde beklerken ve hanıma geldiğimi haber vermek için telefonu tuşlarken, benim ilgilenmediğim hanımefendi geldi ve araca bindi, yanıma oturdu. Baktım bizim hanım. Şaşkınlıkla gayri ihtiyarî dilimden şu cümle döküldü:

Yahu hanım! sen bu kadar güzel miydin?

Hanımlarımız herhangi bir etkinliğe katılmak için evlerinden çıkarlarken alabildiğine düzenli, özenli, giyim kuşamına dikkatli, ev içerisindeyken olabildiğince dikkatsiz, özensiz ve alakasız davranabiliyorlar. Erkeklerimiz için de durum bundan farklı olmuyor çoğunlukla. Erkeklerimiz mesela, dışarıda olabildiğince centilmen, nazik, kibar ancak, evine döndüğünde kaba, ceberut, kırıcı, nezaketten uzak bir tavır içerisinde davranışlar sergileyebiliyorlar.

Oysa Kur’an Fir’avn’a bile onu Hakk’a davet için Musa (a.s.)’ı yönlendirdiği zaman; “Ona yumuşak söz söyleyin. Belki, aklını başına alır veya korkar.” (TâHâ, 20) buyururken peygamberine nezaket davranışını hatırlatır ve bunun muhatap üzerindeki etkisini öğretir. Yine Rabbimiz bir mübarek beyanında Peygamberimize hitaben; “O vakit Allah'tan bir rahmet ile onlara yumuşak davrandın! Şayet sen kaba, katı yürekli olsaydın, hiç şüphesiz, etrafından dağılıp giderlerdi…” (Âl-i İmrân, 159) buyurmak suretiyle nezaket, saygı, sevgi, muhabbet eksenli olmayan bütün davranışların, muhataplarımızı bizden uzaklaştıracağını bize hatırlatıyor.

Bütün bu uyarılara rağmen, sevimsiz haller bizlere, Müslüman ailelere yakışıyor mu? Erkek açısından da kadınlarımız açısından da ilgiye, nezakete, centilmenliğe, sevgiye, samimiyet ve sadakate en layık olanlar yine kendimiz değil miyiz?

Hz. Peygamber Efendimiz (a.s) sevgili eşleri Hz. Aişe’sine “Hümeyra” diye hitap ederlerdi. En güzel hitapları eşlerine karşı kullanırlardı. Bir erkek açısından da en güzel hitaba en layık olan yine eşidir.

Bizler bugün bu davranışlarımızın tam tersini sergiliyorsak, bu bizim Kur’an’la ve sünnetle olan bağımızın zayıflığını, ilgisizliğimizi, onların düsturlarını kulak ardı ettiğimizi, İslâmın kaynaklarıyla aramıza mesafeler koyduğumuzu gösterir.

Güzellikler, nezaket dolu davranışlar öncelikle en yakınımızdan, eşlerimizden ve çocuklarımızdan başlayarak en dışarıya, en uzağımıza doğru dalga dalga yayılmalı ve tüm insanlığı kuşatmalıdır. Huzurlu bir ailenin, huzurlu cemiyetin teşekkülü ancak böylelikle mümkün olabilecektir.

Kur’an ve sünnet bize bunun en güzel ve en özel örneklerini sunar. Zira Allah Teâlâ aileyi sevgi, saygı, ülfet ve ünsiyet olarak tarif etmiştir: “Kendileri ile huzur bulasınız diye sizin için türünüzden eşler yaratması ve aranızda bir sevgi ve merhamet var etmesi de onun (varlığının ve kudretinin) delillerindendir. Şüphesiz bunda düşünen bir toplum için elbette ibretler vardır.” (Rum, 30/21.) Aile, sıcak bir yuva ve hayatın fırtınalarından korunmak için güvenilir bir limandır. Modern dünyanın cazibesinden korunmak için sağlam bir kaledir. Evlerimiz ve eşlerimiz sükûnet vesîlesidir. Rabbimizin rızâsını talep gaye ve gayretinde olan mü’min kardeşlerimiz bu hassasiyetlerini yeniden gözden geçirmeleri ve daha dikkatli davranmaları gerekmektedir.