Dünya değiştikçe savaş yöntemleri de değişiyor.

Kılıçla mertçe kapışarak yapılan savaşlardan, bir tuşla yönetilen insansız araçlarla yapılan şavaş yöntemlerine gelindi.

Artık silahlar düşmanı tespit ediyor ve etkisiz hala getiriyor.

Bir de  ekonomik savaşlar yapılıyor.

Ekonomik gücü olanlar, ekonomisi zayıf halkları ezerek kendilerine boyun eğdirmeye, köle yapmaya çalışıyorlar. Yani topla tüfekle yapılmak istenen sömürü sitemi, ekonomik baskıyla yapılmak isteniyor.

Maddi güce güvenip zulüm ve despotlukla halkları kendilerine köleleştirmek isteyenler, Kur’an’da anlatılan Karun’u hatırlatıyor.

Karun, Hz. Musa’nın amcasının oğludur.

Büyük bir ekonomik güce sahipti.

Kur’an’ın bildirdiğine göre hazinesinin anahtarlarını develer taşıyamıyor.

Maddi gücüne güvenip haddini aşınca, “Böbürlenme! Allah şımarıkları sevmez” diye uyarıldı ama dinlemedi. (Kasas,76). Çünkü maddi gücü vardı ve bu güç onu güç sarhoşu yapmıştı.

Kendisini üstün görüp kibirlendi, Allah’a inananlara tepeden bakıp inançlarını aşağıladı.

Allah (C.C.),  bu zulmü ve halka uyguladığı baskıcı tavrı nedeniyle Karun’u mülküyle birlikte yerin dibine geçirip helak etti (Ankebut,40).

Millet olarak tarih boyunca iç ve dış düşmanlarımız eksik olmamıştır, olmaya da devam edecektir.

İslam, isminden de anlaşıldığı üzere savaş istemez, ancak düşmanın saldırısını önlemek ve caydırmak için güçlü ve hazırlıklı olunmasını ister.

Allah (C.C.), düşmana karşı gücümüz nisbetinde kuvvet hazırlamamızı emreder. 

Böylece bildiğimiz ve bilmediğimiz bütün düşmanların korkup kaçacağını müjdeler (Enfal,60). “Gücünüzün yettiği kadar kuvvet” tabiri dikkat çekicidir. İnsan olarak elden gelenin yapılması yeterlidir.

Ekonomik gücüyle insanlara, özellikle de müslüman topluma tepeden bakan kibirli ve şımarık Karunlar her çağda olacak demektir.

Musa gibi durduktan sonra Allah’ın izniyle kibir ve şımarıklıklarında yok olacaklardır.

Musa gibi duruş, Allah’a inanan herkesin zulme boyun eğmemesi, zulme ortak olmamasıdır.

Birlik ve beraberlikte, iyilik ve hayır işlerinde dayanışma ve yardımlaşmada her bir ferdin üzerine düşen ne sorumluluğu varsa onu yerine getirmektir.

Türk milleti olarak bu konuda dünyaya insanlık dersi vermiş bir milletiz.

Misafire ikram etmeyi, yetim ve yoksulun başını okşamayı seven bir Peygamber’e inanmış, yolunu yol  bilmiş milletiz elhamdülillah.

Fırsat kollamak, puslu havadan nemalanmaya çalışmak, bencil çıkarcı olmak, yoksul ve yetimin açlık çekebileceğini aklına getirmeden onların haklarını hiç bir rahatsızlık duymadan hileli yollarla gasp edip mülk edinmek Müslüman duruşu değildir.

Mülke tapan ve bunun için her yolu mübah gören Karun’nun nerede olduğunu, güvendiği mülkten yanında ne kadar götürdüğünü düşünsün ve ibret alsınlar diye Kur’an, onu örnek olarak anlatmıştır.

Baskı, kibir ve insanları sömürme üzerine kurulu, özellikle de Allah’ın gönderdiği din ve müntesiplerini hedef alan despotların sonları da, er ya da geç Karun’un sonu gibi olacağını bildirmiştir.

“Allah’tan kaçıp kurtulma imkanları yoktur.” (Ankebut,407).

Tabi biz elimizden geleni yapmamız koşuluyla…

Yunus’un dediği gibi:

Mal da yalan, mülk de yalan,

Var biraz da sen oyalan.