Dua, Kerim olan Allah’ın eşsiz sofrasıdır. Vermekle mülkünden hiçbir şeyin eksilmediği eşsiz yaratıcının huzurunda kulun küçülerek Rabbini yüceltmesidir. Dua insanın sahibini tanıması ve neyi, nasıl, kimden isteyeceğini bilmesi, kalbinde de Allah’ın dışında bir çağrıya yönelebilecek her şeyi reddedebilme melekesidir. Allah’tan, rızasından ve takdirinden başkasıyla tatmin olmama halidir. Onun gibi vermeye muktedir hiçbir varlığın olamayacağına şeksiz imandır dua. Evet dua; “Sadece Allahtan istenileceğini bilmektir.“[1] Sadece Rahman’dan isteyenlerin isteyecek elleri, dilleri, yüzleri ve kalpleri vardır. Böylesi derdi olanların duasına derman olur, davetine kefil ve vekil olur Mucib olan Allah.

Dua “alemin tesbih korosuna“[2] “korku ve ümit içinde“[3] “en güzel isimlerin kendisine ait olduğu varlığa“[4] “yalvararak ve yakararak“[5] niyazda bulunmak “rahmeti her şeyi kuşatmış Allahtan ümit kesmemektir.“[6] Bundan da öte hesapsız kapıların yegane membaının sadece o olduğuna inanmadır. “Kim Allaha muttaki olursa Allah ona bir çıkış kapısı var eder. Ve hesap etmediği yerden onu rızıklandırır.“[7] buyurur. Dua aynı zamanda yorulmuş bir bedeni ve günahkar bir kalbi sadece Allah’ın teskin edebileceğine inanmaktır. Allah’tan başka hangi varlık insanın kederini, elemini, hüznünü, ve acısını dindirebilir ve Ondan başka hangi varlık günahla yorulmuş bir gönlü arıtabilir? Ondan başka hangi varlık bir ömür kulunu dinler, bekler, gözler hatta her durum ve şartta kendisine gelmesini ister? Hangi varlık seherde insanı sükuna erdirebilir? Kuluna Allah gibi değer veren hangi sevgili vardır? Kul en sevgiliye layık olanı başkalarına layık görmekle kendisini küçültmemelidir.

Dua salt Allah’tan bir şeyler istemek de değildir. Onun verdiklerine şükretmek de başlı başına bir duadır. Bu yönüyle dua kulun kendisine verilenlerin farkında olarak sahibine teşekkürdür. Bazen de dua verilenlerin hakkını verememekten dolayı hicap duymak, istemekten haya etmektir. Bununla beraber her durum ve şartta “Allah’ın dua eden kullarının ellerini boş çevirmekten haya ettiğini“[8] haber veren Rasulullah’ın vaadine yürekten güvenmektir. İnsan “Allah’ın kendisine verdiği nimetleri saymaya kalksa sayamaz.“[9] Neyi isteyeceğini bilmek öncelikle verilmiş olanların farkında olmakla başlar. Allah’ın Rasulü dua “kulluğun özüdür“[10] yani kulluk bilincinin temelidir buyururken Allah ile kulu arasında duadan daha kıymetli bir şey olmadığını da “[11] beyan etmiştir. Dua onun tüm hayatını kuşatmış tüm eylemlerini tezyin etmiştir. İşte bundan dolayıdır ki Rasulullah “Sizden kime dua kapısı açılmışsa ona rahmet kapıları açılmıştır.“[12] buyurur. O, “kabul edileceğine gerçekten inanarak dua edilmesini“[13] istemiş, “kul dua ettim de duam kabul görmedi deyip acele etmediği müddetçe duasının karşılık bulacağı“[14] garantisini vermiştir.

Kul bazen bir ister, Allah on verir. Bazen de Allah’ın hiç bir şey vermediğini zanneder. Bugün ister, on yıl sonra verir. Bu dünyada hayrına olduğunu zanneder. Allah ahirete tehir eder. Çünkü Allah “insan hayrı istercesine şerri ister“[15] buyurur. İnsan bazen neye ihtiyacı olduğunu bile bilemez. Kendisi için istediği her şeyin hayır olduğunu düşünerek ister. Gerçekte hayır olan kulun istediğinde değil, Allah’ın takdir ettiğindedir. Onun davete nasıl ne ile icabet edeceğini kul bilemez. Hiç bir kula onun bu esrarını çözebilecek ne bir şifre ne de bir bilgi verilmiştir. Kula düşen dua etmektir. Çünkü Rabbimiz “değerimizin duada olduğunu“[16] söylüyor. Değerimizi duamızla ve duamıza gizlediğimiz samimiyetimizle ölçüyor. Bu samimiyet bilincinden dolayıdır ki Allah’ın Rasulü: “Darlık zamanında duasının kabul olmasını isteyen bolluk zamanında duasını sıklaştırsın.“[17] buyurur. Kulun her zaman Allaha muhtaç olduğunun hatırlatmasını yapar. Rabbimiz de kendini müstağni gören gemidekilerin halini bize örnek verir. “Dağlar gibi dalgalar arasında kuşatılmış olanların korku halinde hatırladıkları ve dua ettikleri tek varlığın kendisi olduğunu bildirir.“[18]

Dua işi düştüğü zaman Allah’ı hatırda tutmak değil, hiçbir zaman Allah’ı sadırdan çıkarmamaktır. O küsmez,O naz yapmaz,O kin tutmaz yeter ki O’na yönelen samimi bir yürek olsun. Dua dünyaya dair sevdası olanların değil, tavrı olanların ve ahirete dair de ümitleri olanların ibadetidir. Biz bu tavrı Rasulullah’ın her şeyde hayırlı olanı istemesinde görüyoruz. Nitekim o şöyle dua etmiştir:“Allahım bana hayırlısını ver. Ve benim için uygun olanı seç.“[19] Dua Allah’ın tercihinin kulun tercihinden daha hayırlı olduğuna teslimiyettir. Dua aynı zamanda gözü yaşartan bedeni rahatlatan kalbi dirilten edep halidir. Maddeye ve manaya anlam, zamana ve hayata ruh vermedir. Dua sözden önce eylemde bulunmaktır. Nice dualar vardır gaflet içindeki bir yüreğin dilinde sadece ses olmuştur. O sesi herkes duymuş ama kalplerin sahibi icabet etmemiştir. Fakat korku ve ümit içinde yalvararak ve yakararak derdini sadece Allaha duyurma derdinde niceleri duada bulunmuştur da icabete kendileri bile hayran kalmıştır.

Rabbimiz Kuranda tüm peygamberlerinin duaya sarıldığını bildirir. Hatasından kurtulmak isteyen Adem (as) duaya sığınmıştır. Yenildim yardım et diyen Nuh (as) niyaza durmuştur. Evlatsız İbrahim ve Zekeriya (as) dua ile hallerini Allaha arz etmişlerdir. Eyyüb (as) hastalandığında dua ederek merhamet istemiştir. Oğlunun özlemini Yakup (as) dua ile dindirmiştir. Balığın karnındaki Yunus (as) zindandaki Yusuf (as) duayla kurtulmuştur. Musa (as) göğsüme genişlik ver işimi kolaylaştır dilimin bağını çöz diye yakarmış, İsa (as)’a duası ile gökten sofra indirilmiştir. Kainatın Efendisi duasıyla nam salmış, istiğfarıyla kainata efendi olmuştur. Duanın ulaşamayacağı hiçbir mesafe yoktur. Çünkü Mucibi kuluna şah damarından daha yakın olan Allah’tır.

Dua aynı zamanda bir olmak dirlik bulmaktır. Biz ruhunu egemen kılmaktır. Allah’ın Rasulü “umreye giden Hz Ömer’e duana bizi de ortak et demiştir.“[20] O, “misafirin, mazlumun, babanın çocuklarına“[21] ve “kişinin din kardeşi için gıyabında“ [22] yaptığı duaların kabul olunan dualar arasında olduğunu söylemiştir. Hatta “hastanın duasını almayı meleklerin duası gibi görmüştür.“[23] Bu yüzden Kuranda öğretilen birçok dua biz gerçeği üzerine inşa olmuştur. Bizim de duamız Rabbimizin bize öğrettiği dua olsun. “Rabbimiz bize dünyada ve ahirette iyilik ver bizi cehennem azabından koru.“


[1] Fatır Süresi 13,14

[2] İsra Süresi 44; Hadid Süresi 1; Haşr Süresi 1; Cuma Süresi 1; Teğabün Süresi 1

[3] Araf Süresi 56

[4] Araf Süresi 180

[5] Araf Süresi 55

[6] Zümer Süresi 53

[7] Talak Süresi 2,3

[8] Ebu Davut,Vitr 23

[9] Nahl Süresi 18

[10] Ebu Davut, Vitr 3

[11] Tirmizi, Devaat 1

[12] Tirmizi, Devaat, 101

[13] Tirmizi, Devaat, 65

[14] Buhari, Devaat 22; Müslim, Zikir 90

[15] İsra Süresi 11

[16] Furkan Suresi 77

[17] Tirmizi, Devaat, 9

[18] Yunus Suresi 22,23;Lokman Suresi 31,32; Zümer Süresi 8, 49; Rum Süresi 33

[19] Tirmizi, Devaat 85

[20] Tirmizi, Devaat 109

[21] Tirmizi, Birr 7

[22] Müslim, Zikir 86; Ebu Davut, Vitr 29

[23] İbni Mace, Cenaiz 1