Aziz kardeşlerim!

Bu topraklar, Allah Resulü Efendimizin vefatından kısa bir zaman sonra İslam’la şereflenmiş, gönüller İslam’ın nuruyla fethedilmiş ve bugüne kadar minarelerinden ezanlar susmamış, camilerinde secdeler, rükûlar hep devam etmiş, Müslümanlar bu şerefle bugüne kadar gelmişler ve bundan sonra da devam edeceklerdir inşallah.

500 kişi kadar sahabe bu topraklara gelmiş, gönülleri fethederek İslam’la insanların şereflenmesine vesile olmuşlar, bugün de aynı manevi rehberliklerini bizim gönüllerimizde devam ettirmektedirler. Ruhları şad olsun, şefaatlerine Rabbim cümlemizi nasip eylesin inşallah.

Kardeşlerim!

Ayeti kerimede Rabbimiz buyuruyor ki, “Ey iman edenler, hepiniz toptan İslam’a giriniz, silm’e giriniz, barışa giriniz, kurtuluşu seçiniz. Şeytanın tuzaklarına, hilelerine aldanmayınız. Şüphesiz şeytan sizin için en büyük düşmandır” buyurmaktadır. İşte bu ayeti kerimeye tabi olan müminler, sadece kendilerini değil, bütün insanlığı karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için İslam’a davet etmişlerdir. Yesrib’i nurlu Medine haline getirmişler ve sadece Medineliyle yetinmemişler, kısa bir zaman sonra Medine’nin sınırları dışına çıkarak diğer beldelerin, diğer bölgelerin de İslam’la şereflenmesine gayret etmişler, bunun için mücadele etmişlerdir. Müslümanlığımızı onlara borçluyuz. Dolayısıyla, bu ayeti kerimeden “Ey iman edenler İslam’ı güzel yaşayın, İslam çizgisi üzerinde, sırat-ı müstakim çizgisi üzerinde devam edin. Bu inancınızın kıyamete kadar devam etmesine vesile olunuz” diye de anlamamız gerekiyor.

 Kardeşlerim!

İslam bizim için en büyük nimettir. Bunun en büyük nimet oluşunu da Kur’an-ı Kerim’in son inen ayeti olduğu bize rivayet olunan Maide Suresindeki şu ayetten anlıyoruz, Rabbimiz buyuruyor ki, “Bugün sizin üzerinizdeki nimetimi tamamladım ve size din olarak İslam’ı seçtim.” Dolayısıyla, birisi bize Allah’ın sizin üzerinizdeki en büyük nimeti nedir diye sorsa, ‘Müslümanlığımızdır’ diye cevap vermemiz gerekiyor. İnşallah neslimiz, kıyamete kadar bu nimetin şükrünü eda edecektir. Bu nimetin şükrü de ne kadar çok gönle ulaşabilirsek, İslam’ı doğru kaynaklarından en güzel bir şekilde ne kadar öğrenebilirsek bu nimetin şükrünü böylece eda etmiş oluruz.

İslam barış demektir, kurtuluş demektir, emniyet demektir, güven demektir, insanların birbirlerine güvenmesi demektir. Bunu da yine Allah Resulü Efendimizin şu hadis-i şerifinden öğreniyoruz, Efendimiz buyuruyor ki, “Müslüman, diğer Müslümanların, insanların elinden ve dilinden emin olduğu kimsedir.” Onun için her birimiz diğerimizin elinden ve dilinden emin olmak zorundayız. Dilimizi gıybetten, gözümüzü haramdan, elimizi kötülüklerden, bütün azalarımızı diğer insanlara, diğer Müslümanlara zarar vermekten muhafaza etmemiz gerekiyor, korumamız gerekiyor. Yine bir hadis-i şerifte Allah Resulü Efendimiz, “Bir kötülük gördüğünüz zaman onu elinizle düzeltiniz. Elinizle düzeltemezseniz dilinizle düzeltiniz. Dilinizle düzeltemezseniz kalbinizle buğz ediniz ki bu da imanın asgari gereğidir” buyuruyor.

Bir yerde Müslüman varsa orada kötülük olmamalı. Bir yerde Müslüman bir toplum varsa orada gıybet olmamalı, orada haset olmamalı, orada fesat olmamalı; orada kardeşlik olmalı, orada sevgi olmalı, orada saygı olmalı. Bizim medeniyetimizin mayasında sevgi vardır, saygı vardır, karşılıklı hoşgörü vardır, kardeşlik vardır. Allah Resulü Efendimiz bunun için bizi, ümmetini sürekli uyarıyor, buyuyor ki;  “Birbirinize kin beslemeyiniz, birbirinize haset etmeyiniz,  birbirinizi arkasından çekiştirmeyiniz. Ey Allah’ın kulları, kardeşler olunuz.”

Kardeşlerim!

Çocuklarımıza, gençlerimize bu ilkeleri, Kur’an’ın ilkelerini onlara aktarmamız, anlatmamız gerekiyor. Çünkü onlar, bizim kendilerine geleceği emanet edeceğimiz en değerli varlıklarımızdır, en hayırlı miraslarımızdır, Bizden sonra dünyayı kendilerine emanet edeceğimiz en önemli varlıklarımızdır. Onları Allah aşkıyla yetiştirelim, Peygamber sevgisiyle yetiştirelim, anne-babaya hürmet anlayışıyla yetiştirelim. “Küçüklerini sevmeyen, büyüklerine saygı göstermeyen bizden değildir” hadis-i şerifini gençlerimize, çocuklarımıza öğretelim. Onları Kur’an’la tanıştıralım, çünkü Kur’an-ı Kerim, Allah Resulü Efendimizin insanlığa getirdiği en büyük mucizedir. Kur’an-ı Kerim’i bilmeyen öğrenip okusun, okuyan anlamaya çalışsın, anlayan yaşasın, çünkü Kur’an yaşanmak için gönderilen bir Kitap’tır. Hiçbir Müslümanın hayatından uzak kalmaması gereken bir Kitap’tır. Kur'an-ı Kerim, insanlığı karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için gönderilen bir Kitap’tır. Bu gerçeklerle gençlerimize, çocuklarımıza anne-babalar olarak örnek olalım, rehber olalım. Öğretmenler öğrencilerine rehber olsun, imamlarımız, vaizlerimiz, müftülerimiz her zaman bunun rehberliğini yapıyorlar, yapmaya devam edecekler. Bütün camilerimiz birer mektep, birer suffe, bütün Kur’an kurslarımız vatandaşlarımızın, toplumumuzun Kur’an’la buluşması için hazırlanmış mekanlardır. Onun için camilerimizi iyi değerlendirmeye çalışıyoruz. Sizler de camilerimizi garip bırakmayın, cami derslerinde imamlarımızın yanında yer alın, vaizlerimizin yanında yer alın. Çünkü ecdadımız bu mübarek mekanları sadece ezan vakitlerinde kapısı açılıp, namaz kılındıktan sonra kapatılsın diye bize emanet etmediler. Her camimiz bir mekteptir. Camilerimizi iyi değerlendirelim.

Değerli kardeşlerim, hutbemi Rabbimizin bir ayeti kerimesiyle bitiriyorum. Yüce Rabbimiz Mülk Suresinin şu ayeti kerimesinde yaratılış gayemizi bizlere hatırlatıyor. Buyuyor ki Rabbimiz, “Mülkü elinde bulunduran Allah’ın adı ne yücedir. İdareyi, kainatın idaresini ve kainatta olan her şeyin yegane sahibi olan Allah, O’nun adı ne yücedir. O’nun gücü her şeyin üzerindedir, her şeye kadirdir. O Allah, ölümü de, hayatı da, bakalım hanginiz Allah’ın rızasına uygun işler yapıyorsunuz diye sizi imtihan etmek için yarattı. O, azizdir ve bağışlayıcıdır.” Rabbimizin bu ayeti kerimesi bizi her zaman onun rızasına uygun bir şekilde amel etmemize vesile olsun diyorum ve Cuma’nızı tebrik ediyorum.

Editör: Mehmet Çalışkan