“Allah (c.c.), mahlûkatı yarattıktan sonra Rahim dile gelerek: ‘Burası akrabalık ilişkilerini kesmekten sana sığınanların makamıdır’ der. Allah; ‘Evet öyledir, sen seninle bağ kuranlarla bağ kurmama, seninle ilgiyi kesenlerden de ilgiyi kesmeme razı olmaz mısın?’ diye sorar. Rahim, ‘Evet razıyım Rabbim’ deyince Yüce Allah; ‘Öyleyse bu sana verilmiştir’ buyurur. Bundan sonra Rasûlüllah (s.a.v.); ‘İsterseniz şu ayetleri okuyun’ der: “Demek siz (İslâm’dan) yüz çevirip de yeryüzünde fesat çıkaracak ve akrabalık ilişkilerini koparacaksınız öyle mi? İşte Allah’ın lanetlediği, kulaklarını sağır ve gözlerini kör ettiği kimseler bunlardır. Bunlar Kur’an-ı hiç düşünmüyorlar mı? Yoksa kalpleri üzerinde kilitler mi var? (Muhammed, 47/22-24)” (Buhari, Edeb, 13; Müslim, Birr, 16)

İslâm literatüründe akrabalık bağı “sıla-i rahim” kavramıyla ifade edilmiştir. “Rahim” ile ana rahmi; “sıla” ile de bağ kastedilir. “Akrabalar arası ilişki” olarak ifade edilen bu bağ, rahimler aracılığıyla ortaya çıkar. Rahim ile cenin arasında “kordon” olarak isimlendirilen ve anne ile bebeğin tam anlamı ile bir bütün olduğunun fiziksel göstergesi olan bu bağlantıya benzer şekilde akrabalar arasında da manevi bir bağ söz konusudur. Cenin için kordon bağı ne kadar hayati ise İslâm dini açısından Müslüman birey için sıla-i rahim de o derece önem taşımaktadır.

Yüce Rabbimiz birçok ayet-i kerimede akrabaya hakkını vermeyi, yardım ve iyilik etmeyi (Nahl, 16/90; İsrâ, 17/26; Rum, 30/38), akrabalık haklarına riayetsizlikten ve akrabalık bağlarını kırmaktan sakınmayı emretmektedir.  (Bakara, 2/27; Nisâ, 4/1)

Nitekim Hz. Peygamber (s.a.v.)’in bir kudsî hadis-i şerifte şöyle buyurduğu nakledilir: “Yüce Allah şöyle buyurur: ‘Ben Rahmanım, o (akrabalık bağlarının adı da Rahim’dir). O’na kendi ismimden türeyen bir isim verdim. Onunla ilişkiyi sürdürenle ben de ilişkiyi sürdürür, onunla ilişkiyi kesenle ben de ilişkiyi keserim.’” (Ebu Dâvud, Zekât, 45)

Akrabalar arasındaki ilişkiler, sosyal yaşamın her alanında yardımlaşma, dayanışma ve fedakârlığın yanı sıra, iyi-kötü gün ayırt etmeksizin karşılıklı sevgi, saygı ve birbirini ziyaret etmeyi gerektirir. Bu karşılıklı ilişki, tıpkı bir kanuna taraf olduğu gibi, ahlaki boyuta da sahiptir.

İyiliğin, yardımlaşmanın ve işbirliğinin öncelikleri olan insanlar önce anne-baba, sonra kardeşler, sonrasında ise diğer yakın ve uzak akrabalar olarak sıralanır.
Bireylerin toplumsal düzende iyilik ve yardım gibi genel ahlaki değerlerinin, özellikle zekât ve sadaka gibi ibadetlerin mahiyetinin tam anlamıyla karşılık bulması için en yakınlarından başlamaları gerekir. Bu sebepledir ki, yoksula yapılan yardım bir sadaka sayılırken, yoksul olan akrabaya yapılan yardımın biri sadaka diğeri sıla-i rahim olmak üzere iki sadaka sayılır.

Nisâ Sûresinin ilk ayetinde yer alan; “Ey İnsanlar! Sizi bir tek nefisten yaratan, ondan eşini var eden ve ikisinden pek çok erkek ve kadın meydana getiren Rabbinize hürmetsizlikten sakının. Kendisi adına birbirinizden dilekte bulunduğunuz Allah’ın ve akrabanın haklarına riayetsizlikten de sakının. Allah şüphesiz hepinizi görüp gözetmektedir.” ayet-i kerimesinde Allah’a saygısızlığın hemen arkasından akrabalık haklarına riayetsizlikten sakınılması istenmektedir. Bu ve benzeri diğer ayet-i kerimeler ve hadis-i şeriflerden hareketle de İslâm âlimleri sıla-i rahmi gözetmenin vacip (farz); sıla-i rahme riayetsizliğin ise haram olduğunu ifade etmişlerdir.

Uzak ya da yakın fark etmeksizin akrabalık bağlarının kopma noktasına geldiği günümüz dünyasında akrabalık ilişkilerinin önemi ve değeri hakkında söylenecek daha çok şey olsa da bu noktanın önemine ve değerine dikkat kesileceğiniz bazı ayetler ve hadislerle sizi yalnız bırakmak istiyoruz:

“Allah’a ibadet edin ve O'na hiçbir şeyi ortak koşmayın. Sonra anaya, babaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara, akraba olan komşulara, yakın komşulara, yanında bulunan arkadaşa, yolda kalanlara, sahip olduğunuz kölelere iyilik edin. Şüphesiz Allah, kibirlenen ve övünen kimseyi sevmez.” (Nisa, 4/36)

“Onlar, Allah’a söz verdikten sonra verdikleri sözü bozarlar, Allah’ın gözetilmesini emrettiği kimselerle alâkayı keserler ve yeryüzünde bozgunculuk yaparlar. İşte onlar, lânete uğramışlardır; cehennem de onlar içindir.” (Raʻd, 13/25)

“Muhakkak ki Allah adaleti, ihsanı, akrabaya karşı cömert olmayı emreder; hayâsızlığı, kötülüğü ve zorbalığı yasaklar. İşte Allah, aklınızı başınıza alasınız diye size böyle öğüt veriyor.” (Nahl, 16/90)

“Peygamber, müminlere kendi nefislerinden önce gelir. O’nun hanımları da onların analarıdır. Akraba da Allah'ın kitabında birbirlerine, diğer müminlerden ve muhacirlerden daha yakındırlar. Ancak dostlarınıza bir maruf (uygun bir vasiyet) yapmanız müstesnadır. Bu, kitapta yazılıdır.” (Ahzab, 33/6)

“Bir adam gelerek; ‘Ey Allah'ın Rasûlü iyi davranıp hoş sohbette bulunmama en ziyade kim hak sâhibidir?’ diye sordu. Hz. Peygamber (s.a.v.): ‘Annen!’ diye cevap verdi. Adam: ‘Sonra kim?’ dedi, Rasûlullah ‘Annen!’ diye cevap verdi. Adam tekrar: ‘Sonra kim?’ dedi. Rasûlullah yine: ‘Annen!’ diye cevap verdi. Adam tekrar sordu: ‘Sonra kim?’ Rasûlullah bu dördüncüyü: ‘Baban!’ diye cevapladı.” (Buhârî, Edeb 2; Müslim, Birr 1)

“Hz. Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurdu: ‘Allah’ın rızası babanın rızasından geçer. Allah’ın memnuniyetsizliği de babanın memnuniyetsizliğinden geçer; baba cennetin orta kapısıdır. Dilersen bu kapıyı terk et dilersen muhafaza et’” (Tirmizî, Birr 3)

“Bir adam; ‘Ey Allah’ın Resûlü, anne ve babamın vefatlarından sonra da onlara iyilik yapma imkânı var mı, ne ile onlara iyilik yapabilirim?’ diye sordu. Resûlullah (s.a.v.); ‘Evet vardır’ dedi ve açıkladı: ‘Onlara dua, onlar için Allah’tan istiğfar (günahlarının affedilmesini) talep etmek, onlardan sonra vasiyetlerini yerine getirmek, anne ve babasının akrabalarına karşı da sıla-i rahmi ifa etmek, anne ve babanın dostlarına ikramda bulunmak.’” (Ebu Dâvud, Edeb, 129)

“Hz. Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurdu: ‘Allah’a ve ahiret gününe iman eden kimse misafirine ikram etsin. Allah’a ve ahiret gününe iman eden kimse akrabasına iyilik etsin. Allah’a ve ahiret gününe iman eden kimse ya faydalı söz söylesin ya da sussun!’” (Buhârî, Edeb 85; Müslim, İman 74)

“Hz. Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurdu: ‘Rızkının çoğalmasını, ömrünün uzamasını isteyen kimse, akrabasını kollayıp gözetsin.’” (Buhârî, Edeb 12; Müslim, Birr 20)

“Bir adam; ‘Ya Rasûlallah! Benim akrabam var. Ben kendilerini ziyaret ediyorum fakat onlar bana gelmiyorlar. Ben onlara iyilik yapıyorum onlar bana kötülük ediyorlar. Ben onlara anlayışlı davranıyorum onlar ise bana kaba davranıyorlar.’ dedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber (s.a.v.) şöyle karşılık verdi: ‘Eğer dediğin gibi isen, onlara sıcak kül yutturmuş olursun. Sen böyle davranmaya devam ettiğin müddetçe Allah’ın yardımı seninledir’” (Müslim, Birr 22)