Kan davası: Sonu gelmeyen cinayet

Peygamber Efendimiz (s.a.s.) ve güzide ashabı, Zilkâde ayının yirmi beşinci günü hac ibadetlerini ifa etmek üzere Medine’den Mekke’ye doğru yola çıkmışlardı. Bu durumu haber alan binlerce Müslüman, bu kutlu ana şahitlik etmek için Peygamberimizin kafilesine iştirak etti.

Resûl-i Ekrem (s.a.s.) ve beraberindeki Müslümanlar, Zilhicce ayının dördüncü günü tekbirler ve telbiyeler eşliğinde Mekke’ye ulaştılar. Bir müddet Mekke’de kaldıktan sonra önce Mina’ya sonra da Arafat’a vardılar. Artık heyecan doruğa ulaşmıştı.

Sevgili Peygamberimiz, devesine binerek Arafat’ta bulunan Urene Vadisi’ne geldi ve Veda Hutbesi olarak bilinen konuşmasında tüm insanlığa şöyle seslendi: “Şu Arafat gününüz, şu Zilhicce ayınız, şu Harem belde nasıl ki saygın ise kanlarınız ve mallarınız da öylece saygındır ve dokunulmazdır. Bilesiniz ki! Câhiliye dönemine ait bütün işler ayaklarımın altındadır. Câhiliye döneminin bütün kan davaları da kaldırılmıştır. Kaldırdığım ilk kan davası da, İbn Rebîa’nın kan davasıdır.” (Müslim, Hac, 147)

Editör: Mehmet Çalışkan