Hilye-i Şerifler

Sözlükte “süs, ziynet, kolye” gibi manalara gelen hilye mecazen “yaratılış, suret ve güzel vasıflar” demektir. Kelime Osmanlı kültüründe Resûl-i Ekrem’in vasıflarını, bu vasıflardan bahseden kitap ve levhaları ifade etmek için kullanılır. Sahâbîler, Resûl-i Ekrem’in vasıflarını kendi ilim ve idrakleri nispetinde tespit etmeye çalışmıştır. Zaman içerisinde Hz. Peygamber’in hilyesi hakkındaki rivayetler hadis kitaplarından derlenerek “Şemail” adıyla bir ilim hâline getirilmiştir. Hoca Sâdeddin Efendi’ye nispet edilen, 1580 yılında kaleme alınmış Risâletü’ş-şemâiliyye (Hilye-i Celiyye ve Şemâil-i Aliyye) adlı eser, sadece hilye hadislerinin tercümesini veren en eski mensur hilye örneği kabul edilebilir. Hilyenin müstakil bir tür olarak gelişmesinin en önemli sebeplerinden biri de bilhassa Osmanlı döneminde peygamber sevgisinin büyük bir şevkle edebiyata ve hat sanatına aktarılmasıdır. Hz. Ali’den rivayet edilen, “Hilyemi gören beni görmüş gibidir…” hadisi de bu rağbetin sebeplerindendir.

Editör: Mehmet Çalışkan