Her hak sahibine hakkını verelim
Bir Hadis: Allah’ım! Lütfun, rahmetin, bereketin ve rızkından bana bolca ihsan eyle. (Hâkim, Deavât, 1868)

Her hak sahibine hakkını verelim
Peygamber Efendimiz Medine’ye hicret ettikten sonra Mekkeli Muhacirler ile Medineli Ensar arasında bir kardeşlik bağı kurmuştu. Birbirine manen kardeş olanlar arasında Selmân el-Fârisî ile Ebu’d-Derdâ da yer alıyordu.
Günün birinde Selmân, kardeşi Ebu’d-Derdâ’yı ziyaret etti. Evine gittiğinde Ebu’d-Derdâ’nın eşini bakımsız elbiseler içinde görünce çok şaşırarak, “Bu ne hâl?” diye sordu. Ümmü’d-Derdâ, kocasının ilgisizliğinden şöyle yakındı: “Kardeşin Ebu’d-Derdâ’nın dünyaya ihtiyacı kalmadı ki!”
Selmân, Ebu’d-Derdâ’nın dünyadan, dünyalıklardan ve ailesinden vazgeçmiş bir şekilde ibadetlere aşırı düşkünlüğünü görünce onu şöyle uyardı: “Rabbinin senin üzerinde hakkı vardır. Nefsinin senin üzerinde hakkı vardır. Ailenin senin üzerinde hakkı vardır. Şu hâlde her hak sahibine hakkını ver!”
Sabah olunca Ebu’d-Derdâ Peygamber Efendimize gelerek Selmân ile arasında yaşanan hâdiseyi anlattı. Resûl-i Ekrem (s.a.s.), “Selmân doğru söylemiş.” buyurarak Selmân’ın kardeşine olan uyarılarını takdir etti. (Buhârî, Savm, 51; Tirmizî, Zühd, 63)