Her hak sahibine hakkını verelim

Peygamber Efendimiz Medine’ye hicret ettikten sonra Mekkeli Muhacirler ile Medineli Ensar arasında bir kardeşlik bağı kurmuştu. Birbirine manen kardeş olanlar arasında Selmân el-Fârisî ile Ebu’d-Derdâ da yer alıyordu.

Günün birinde Selmân, kardeşi Ebu’d-Derdâ’yı ziyaret etti. Evine gittiğinde Ebu’d-Derdâ’nın eşini bakımsız elbiseler içinde görünce çok şaşırarak, “Bu ne hâl?” diye sordu. Ümmü’d-Derdâ, kocasının ilgisizliğinden şöyle yakındı: “Kardeşin Ebu’d-Derdâ’nın dünyaya ihtiyacı kalmadı ki!”

Selmân, Ebu’d-Derdâ’nın dünyadan, dünyalıklardan ve ailesinden vazgeçmiş bir şekilde ibadetlere aşırı düşkünlüğünü görünce onu şöyle uyardı: “Rabbinin senin üzerinde hakkı vardır. Nefsinin senin üzerinde hakkı vardır. Ailenin senin üzerinde hakkı vardır. Şu hâlde her hak sahibine hakkını ver!”

Sabah olunca Ebu’d-Derdâ Peygamber Efendimize gelerek Selmân ile arasında yaşanan hâdiseyi anlattı. Resûl-i Ekrem (s.a.s.), “Selmân doğru söylemiş.” buyurarak Selmân’ın kardeşine olan uyarılarını takdir etti. (Buhârî, Savm, 51; Tirmizî, Zühd, 63)

Editör: Mehmet Çalışkan