Vakıf; kişinin malını, Cenab-ı Hakk’ın mülkünde bırakarak istifadesini, belirlediği ihtiyaç sahiplerine tahsis etmesidir. İslam’da vakıf, Hz. Peygamber’in Hz. Ömer’e tavsiyesiyle başlar. Hz. Ömer’in Hayber’de, çok sevdiği bir hurmalığı vardı. Bu hurmalık hakkında Resûlullah’ın huzuruna çıktı “Ey Allah’ın Resûlü!” dedi, “Ben bu malımla Allah’ın rızasını kazanmak istiyorum. Onu nasıl değerlendirmemi uygun görürsünüz?”

Allah Resûlü’nün Hz. Ömer’e tavsiyesi, vakıf medeniyetinin temel taşlarını oluşturacaktı. Ona, “Dilersen aslını vakfet. Mahsulünü sadaka olarak dağıt.” buyurdu. Hz. Ömer de bahçesini aslının satılmaması, hibe edilmemesi ve miras bırakılmaması şartıyla fakirlere, akrabalarına, kölelere, Allah yolundakilere ve yolculara tasadduk etti. (Müslim, Vasiyyet, 15) Sevgili Peygamberimiz Hz. Ömer’e, “Aslını vakfet.” demekle âdeta zihinsel bir dönüşüm başlattı. Sahâbîler, vefatlarından sonra da amel defterini açık tutacak bu sevap kapısını çok iyi anlamış olmalıydılar. Bu yüzden imkân sahibi olan hemen her sahâbî mallarının bir kısmını Allah yolunda vakfetti.

SÖZÜN ÖZÜ

Hakka yaklaşmak yalvarmakla olur. İnsanlara yaklaşmak ise onlardan bir şey istememekledir.

Erzurumlu İbrahim Hakkı

Derin deniz taş atmakla bulunmaz, kötü davranışlardan incinen arif, derin irfandan yoksundur.

Sa‘dî-i Şîrâzî

Editör: Mehmet Çalışkan