Müminler tevazu sahibidir. Kibirlenmezler. Gururlanmazlar. Üstünlük taslamazlar. Vakurdurlar. Dünya ve âhiretlerine faydası olmayan boş söz, tavır ve tutumlardan uzak dururlar. Cahillerin sataşmasına sadece “selâm!” diyerek karşılık verirler. Zira bilirler ki gerçek üstünlük, Allah’a karşı görev ve sorumluluk bilincine sahip olmaktan geçer. Gurura ve kibre kapılmak, insanlara üstünlük taslamak, kişiyi ancak Allah’ın rahmetinden, rızasından uzaklaştırır.

Bizler, övülmekten hiç hoşlanmayan, kendisine “Allah’ın kulu ve resûlü” denmesini isteyen bir Peygamberin ümmetiyiz. O Peygamber ki karşısında konuşurken titreyen bir adama; “Rahat ol. Ben kral değilim. Kurutulmuş et yiyen bir kadının oğluyum” (İbn-i Mâce, Sünen, Kitâbü’l-Et’ime, 30) diyerek tevazunun en güzel örneğini sergilemiştir. Aynı zamanda O, “Allah için tevazu gösterenin, Allah derecesini yükseltir” (Müslim, Birr, 69) sözüyle mütevaziliği kendisine şiar edinenleri müjdelemiştir.

Rabbimizin birer lütfu olan servet, makam, mevki, rütbe, unvan gibi nimetlerini kibir değil şükür vesilesi sayalım ve bu nimetlerin gerçek sahibine şükredelim. Unutmayalım, kibir afet, tevazu ise rahmettir.

Editör: Mehmet Çalışkan