Edebiyat kelimesi, Türk edebiyatının Tanzimat’tan sonra Batı’ya yönelmesiyle Batı dillerindeki ve özellikle Fransızca’daki mânalarına paralel olarak günümüze kadar değişik nüanslar kazanmıştır.

Kelime ve kavram olarak Türkçe’de Tanzimat’tan sonra kullanılmaya başlanmış ve bu tarihten sonra gittikçe yaygınlaşmıştır. Edebiyat, diğer sanatlara oranla bu gücünü ve zenginliğini, kullandığı malzemenin “söz” olmasına borçludur. Ancak günlük konuşmada ve diğer alanlarda kullanılan dille edebî dil birbirinden oldukça farklıdır. Günlük dil en yalın ve doğrudan bir anlatımı gerektirirken edebî dil mecazi ve sembolik bir tecrit istikametinde gelişir. Edebiyat hiçbir maddî malzemeye, alete, mekâna bağlı olmayan, tamamıyla zihnî bir sanattır. Duygu, düşünce ve hayalleri diğer sanatların ancak yoruma bağlı sembollerle ifade etmesine karşılık edebiyat maddî dünya intibalarından şuur, şuur altı, mistik ve metafizik boyutlara kadar insanî olan her şeyi apaçık veya alegorik-sembolik şekilde ifadeye muktedirdir.

SÖZÜN ÖZÜ

Din hurafeleri yok etmezse, hurafeler dini yok eder.

Aliya İzzetbegoviç

Eskimiş fikirler paslanmış çivilere benzer. Söküp atmak çok güçtür.

Cenap Şahabettin

Editör: Mehmet Çalışkan