Allah’ın yeryüzündeki halifesi olarak yaratılan insan, bu konumunu unutur, vicdanının sesine kulak tıkar ve dinî değerlerden uzaklaşırsa yeryüzünün en acımasız ve en tehlikeli varlığı hâline gelir. Ahsen-i takvimden esfel-i sâfilîne doğru düştükçe merhametini yitirecek; her türlü şiddet ve terörü meşru görecektir. Neticede kadınlara, çocuklara, hayvanlara şiddetin önü alınamayacak; evden işyerine, spordan sanata her alanda şiddet ve terör hüküm sürecektir.

Bu olumsuz tablonun değişmesi hiç şüphesiz insanın asıl konumunu ve vazifesini hatırlatan İslam’ı hakkıyla bilip yaşamakla olacaktır. İslam, barış ve merhamet dini olup şiddetin ve terörün panzehiridir. Nitekim bu dinin kutsal kitabı, bir insan öldürmeyi bütün insanlığı öldürmeye eş tutarak, kötülüğün engellenmesini ve zulme meyledilmemesini, kaba saba davranışlardan yüz çevirip yumuşak sözlü olmayı erdem sayarak şiddet ve terörden yüz çevirmeyi emretmiştir. (Âl-i İmrân, 3/104, 159; Mâide, 5/32) Hz. Peygamber de Müslümanı, elinden ve dilinden başkasının zarar görmediği kişi olarak tanımlamış ve Allah’ın merhamet etmesi için kullarının da merhametli olması gerektiğini ifade etmiştir. (Buhârî, İman, 4-5)

Editör: Mehmet Çalışkan