On yedi yaşında İslâm’ı seçen ve ilk Müslümanlardan olan Sa’d b. Ebû Vakkâs (r.a.), Allah Rasûlü ile ilgili bir anısını şöyle anlatmaktadır:

Veda Haccı senesi hastalığımın artması üzerine Allah Rasûlü (s.a.s.) beni ziyarete gelince ona, Ey Allah’ın Elçisi! Gördüğün gibi hastalığım çok arttı. Ben mal sahibiyim. Bir kızımdan başka da vârisim yok. Malımın üçte ikisini sadaka olarak verebilir miyim? dedim. O, ‘Hayır’ dedi. Yarısını sadaka olarak verebilir miyim? dedim. ‘Hayır’ dedi. Sonra Allah Rasûlü (s.a.s.), ‘Üçte biri olur. Hatta üçte bir bile çoktur. Vârislerini zengin bırakman, insanlara el açan fakirler olarak bırakmandan daha iyidir. Allah’ın rızasını kazanmak için vereceğin her nafaka hatta hanımının ağzına koyduğun her lokma sana sevap kazandırır.’ buyurdu. Ben ‘Medine’ye gelemeyecek miyim, geride mi bırakılacağım?’ deyince o şöyle buyurdu: ‹Hayır, Sen daha salih ameller işleyeceksin ve derecen yükselecek. Umulur ki sen hayatta bırakılacaksın ve bazı topluluklar senden yararlanacak, öteki (düşman) topluluklar da senden zarar görecektir! (Muvatta’, Vasiyyet, 3)

SÖZÜN ÖZÜ

Gerçek Müslüman’ın ruhu cömert ruhtur. Bu ruhta haset yok, takdir vardır. Kıskançlık yok, gıpta, imrenme vardır. Gurur yok, vakar vardır. Zillet yok, tevazu vardır. Zem veya gıybet yok, hakikati yerinde ve gereğinde söylemek vardır. Sezai Karakoç

Editör: Mehmet Çalışkan