Resûlullah, merkebinin terkisine Muaz’ı bindirmiş gidiyordu. Bir süre sonra “Muâz b. Cebel!” diye seslendi Hz. Peygamber. Muaz, “Buyur ey Allah’ın Resûlü, emrine âmâdeyim!” dedi. Tekrar sordu Resûlullah, sonra tekrar. Hz. Peygamber’in üçüncü soruşunda da Muaz’ın cevabı aynıydı. Belli ki önemli bir şey diyecekti Allah Resulü. Muaz meraklanmıştı. Hz. Peygamber “Muâz, sen Allah’ın kulları üzerindeki hakkının ne olduğunu biliyor musun?” dedi. Muaz, her zamanki saygılı tavrıyla, “Allah ve Resûlü daha iyi bilir.” dedi ve beklemeye başladı. Resûlullah onu daha fazla merakta bırakmadan “Allah’ın kulları üzerindeki hakkı, kulların O’na kulluk ve ibadet etmeleri ve hiçbir şeyi O’na ortak koşmamalarıdır.” buyurdu.

Bir süre sonra Resûlullah, “Peki kulların Allah üzerindeki hakkının ne olduğunu biliyor musun?” diye sordu. Muâz, “Allah ve Resûlü daha iyi bilir.” diyerek sorunun cevabını yine ona bıraktı. Resûlullah da ona şu müjdeyi verdi: “Allah’a kulluk etmesi ve O’na ortak koşmaması hâlinde kuluna azap etmemesi ve onu cennete koymasıdır.” (Müslim, Îmân, 48)

SÖZÜN ÖZÜ

Dünya ya yitirilmekte olan bir nimet ya da gelmekte olan bir beladır.

Hasan Basrî (r.a.)

Yoksulun çıplak vücudunu örtmeye çalış ki Allah da senin günahlarını örtsün.

Sa‘dî-i Şîrâzî

Editör: Mehmet Çalışkan