Allah Resûlü, kullandığı eşyaların ihtiyacı karşılamasını yeterli görür, lüksü sevmezdi. O, her türlü imkânı varken bile dünyalık biriktirme hevesinde olmamış, mütevazı yaşamayı tercih etmişti.

Bir gün Abdullah b. Mes’ûd (r.a.), onun hane-i saadetindeki odasına girdi. Hz. Peygamber, sert bir hasırın üzerinde uyuyordu. Hasırın, Rahmet Elçisi’nin vücudunda izler bıraktığını gören İbn Mes’ûd dayanamayıp ağlayınca Hz. Peygamber, “Seni ağlatan nedir Abdullah?” diye sordu. “Yâ Resûlallah, Kisra ve Kayser atlas, halis ipek ve dîbâc (İran dokuması ipekli kumaşlar) üzerinde yürüyor. Sen ise vücudunda izler bırakan bu hasırın üzerinde uyuyorsun” sözleriyle üzüntüsünü dile getiren İbn Mes’ud’a, Hz. Peygamberin teselli olarak söylediği şu sözler onun dünyaya bakışını özetliyordu:

“Ağlama Abdullah! Dünya onların, ahiretse bizimdir. Benim dünya ile ilgim ne kadar ki? Ben bu dünyada, ancak, bir ağacın altında gölgelenen, sonra da oradan kalkıp giden binitli bir yolcu gibiyim.” (Taberânî, el-Mu’cemü’l-kebîr, X, 162)

Editör: Mehmet Çalışkan