“Merhamet edene Rahman da merhamet eder. Siz yerdekilere merhamet edin ki, göktekiler de size merhamet etsin.” (Ebu Dâvud, Edeb, 58) buyurmuştu Efendimiz (s.a.s.). Yerdekilere rahmet ettikçe göğün rahmetinden nasiplenebileceğimizi haber vermişti.

Ancak dünyamız o kadar kirliydi ki onun tertemiz sözlerini hayatımıza dâhil edemedik. Merhamet diyordu Nebî (s.a.s.), acıları tatlandırmaktan bahsediyordu, biz acıları yarıştırmayı tercih ettik. Şefkat diyordu Nebî (s.a.s.), can taşıyan her bir varlığa cinsi, kimliği, rengi ne olursa olsun yürekte yer açmaktan bahsediyordu, biz şefkati yalnız biz ve bize benzeyenler için hissetmeyi tercih ettik. Kendimizi ötekinin yerine koymayı, ona kendimizmiş gibi bakmayı ve onda kendimizi görmeyi hiç denemedik.

Neticede kendimize hapsolduk kaldık. Oysa kendimiz olabilmek ancak kendimizi aşıp başkalarının dünyasına dâhil olmakla mümkün. O zaman kendimizi yüceltebilir, yüce bir gönle sahip olabiliriz. O zaman ayaklarımız yerden kesilir ve göklerin kapısını aralayabiliriz. Rahman’ın rahmetinden o zaman ümitvar olabiliriz.

SÖZÜN ÖZÜ

İnsanlar yalnızlıktan kaçarlar, insanları sevdikleri ve onlarla birlikte bulunmak istedikleri için değil. Ama yalnızlıkta kendi boşlukları ile yüz yüze kalırlar da canları sıkılır.

Cevat Şakir Kabaağaçlı

Editör: Mehmet Çalışkan