İbn Sînâ Ölüm ve Namaz Risalesi’nde, hakikatte ölümün ne olduğunu bilmeyenlerin, ondan korkacağını söylemiştir. Gerçekten ölüm kavramını nasıl anlayıp nasıl açıkladığımız hayatın nihayetine olan bakış açımızı belirleyen bir ölçüdür. Mü’min için ölüm bir son değil, yeni bir âlemin başlangıcı, “En Yüce Dost’a” kavuşmanın habercisidir. Sezai Karakoç da “Dirilişin Çevresinde” adlı eserinde ölümü şöyle açıklamıştır:

“Fezaya çıkan insanlar nasıl günlerce tecrit ediliyor ve hazırlanıyorsa ölüm de öteye hazırlıyor. Her yeni gelişme, ilerleme ve her yeni eser için bir çile gerektir. Her yemiş, her tatlı yemiş, bir çilenin verimidir. Ağaç, toprağın içine girip ta uzaklara uzanmasa, yapraklarını dökmese, don tehlikesi geçirmese, kış soğuğu köklerini kavurmasa, doğu yelleriyle, batı yelleriyle, kuzey yelleriyle sarsılmasa, yemiş de veremez.

Ölüm ötesi, bir yemiş gibi pişiyor, güneşte kızarıyor ve ölümden sonra bir elma gibi insanın avucuna düşüyor. Böylece ölüm, öbür yüzüyle bir doğum oluyor. Toprak ananın karnında bir doğum.” (Sezai Karakoç, Dirilişin Çevresinde, 7)

Editör: Mehmet Çalışkan