Mekke’nin güneydoğusunda, deniz seviyesinden 1700 m. yükseklikte; bağları, gül bahçeleri, serin havası ve bol yağmurlarıyla bilinen bu şehri Hz. Peygamber davası için bir umut ışığı olarak görmüştü. Ne var ki bu umut, şehir halkının anlamsız inatları sebebiyle boşa çıktı. Bütün olumsuzluklara rağmen İslam tarihinde Hz. Peygamber’in sabrını ve merhametini gösteren bir sembol haline gelmiştir Taif yolculuğu. Hakaretler, ağza alınmayacak küfürler ve Resûlullah’a fırlatılan taşlar, Zeyd b. Harise’nin taşlara vücudunu siper etme gayreti ve nihayet Addas isimli kölenin İslam’ı kabulü ile gelen mutluluk. O gün yaşadıklarını hiç unutmamıştı Resûl-i Ekrem. Taif dönüşünde gökyüzüne baktığında bir bulutun içinde Cebrâil’i görmüştü. Cebrail (a.s.) Allah’ın dağlar meleğini gönderdiğini bildirmiş, dağlar meleği de ona şöyle seslenmişti: “Ey Muhammed, işte emrindeyim. İstersen şu iki yalçın dağı Mekkelilerin üstüne yıkayım?” Bunun üzerine Hz. Peygamber şöyle cevap vermişti: “Hayır! Ben, Allah’ın bu müşriklerin soyundan inanan insanlar çıkarmasını arzu ederim” (Buhârî, Bed’ü’l-halk, 7)

SÖZÜN ÖZÜ

İlim hadiselerin illetini, din ise hikmetini arar. Biri hakikatlerin metodu, öbürü metafiziğidir. İkisi de hakikate visal aşkıdır.

Nurettin Topçu

Faydalı ile faydasızı ayırt edebilenler, bilgi sahibi olanlardır.

Şeyh Edebali

Editör: Mehmet Çalışkan