Mescid-i Nebevi’nin bitişiğinde, üzeri hurma dalları ile örtülü bir gölgelik… Ve bu gölgeliği yuva edinmiş garip bir yürek… Ne ailesi ne de malı vardı, tek sermayesi Allah ve Rasûlü’ne duyduğu derin muhabbetti.

Günlerini çok sevdiği Peygamberinin yanında geçirir, meclisine katılır, her sözüne dikkat kesilip ilgiyle dinlerdi. Nebî’ye ait olan her söz, adeta bir mücevher olurdu. İşte bu mücevherleri korumaktı onun yegâne meşgalesi. Böylelikle o, aslında mücevherlere sahip bir fakirdi. İsmi mi? İslam’la tanışmadan evvel “Abdüşems”(güneşin kulu) derlerdi, İslam’dan sonra “Abdurrahman”( Rahman’ın kulu) oldu. Bir de kedileri vardı sevip de kucağından indiremediği. O yüzden isminden çok künyesiyle bilindi, “kedicik babası” yani “Ebû Hureyre” dendi ona.

Suffe’de yaşar, karın tokluğuna Nebî’nin hizmetinde bulunur, yanından ayrılmazdı. Onun vefatından sonra da Peygamber mescidinde hadis nakletmeye devam etti. Çok sevdiği Peygamberi ile hangi güzel anısı gözünde canlanırdı bilinmez ama Mescid-i Nebevi’de ne zaman hadis nakletse gözyaşlarına hâkim olamazdı. (Hâkim, I, 418)

SÖZÜN ÖZÜ

“Yaptığım iyiliğe karşı kötülük gördüm.” diyorsunuz. Ancak kendisine iyilik yaptığınız kişileri seviyorsanız zaten ödülünüzü almışsınız demektir.

Bu yüzden, sevgiyle yaptığınız her şeyi kendiniz için yapmış olursunuz. Faziletin ödülü iyi işleri anlamaktır.

Marcus Tullius Cicero

Editör: Mehmet Çalışkan