Yaz gelince sokaklarda görmeye başlarız onları. Kızların başında rastgele bağlanmış bir yazma vardır. Erkek çocuklarsa kursa ya da camiye giden yolu mutlaka bir arkadaşıyla yürür. Onlar heyecanla evden çıkarken anneleri seslenir; “Abdestini almayı unutma!” Unutmazlar. Kur’an-ı Kerim’i taşımanın şerefine ermişlerdir artık. Buna ulaşabilmek için kaç gün elif-bâ’yı çalışmış, sular seller gibi öğrenmişlerdir. Elinde Mushaf ile gelenlere gıptayla bakmışlardır. “Ben de Kur’an’a geçeyim, elime Kur’an’ı alıp gururla çıkayım evden” diye.

Kur’an’a geçmek; büyümek, anne, baba ve dedenin gözünde artık daha bilgili olmak; varlık içinde yeni bir yer kazanmak demek. Bu yüzden çocuklar abdest almayı, besmele çekerek Mushaf’ı kucaklayıp, öpüp alınlarına koymayı unutmazlar. Mushaflar, kolay okuyabilsinler diye süslü, büyük hatlı, büyük ciltlidir. Göğüslerinin üzerine tutarak sokaklarda yürür ve ona bir zarar gelecek diye yürekleri titrer. Çocuklarla Rabbimizin “Hayy” ismi tecelli eder, hayat dolar ilahî kelam. Bu anılar çocukluğumuzun en tatlı, en temiz anılarındandır.

SÖZÜN ÖZÜ

Bilim ne övülmeli ne de lanetlenmeli; kullanılmalı. Her hâlükârda bilim bazı insanların sandığı ve iddia ettiği gibi mahza hakikat değildir, fakat hakikate götüren yollardan biridir.

Aliya İzzetbegoviç

Editör: Mehmet Çalışkan