Hıfz geleneği, Allah’ın âyetlerini bildiren, tebliğ ve tebyin eden Hz. Peygamber’in, sahabenin ibadetlerinde okumak üzere ayetleri ezberlemelerini istemesi ile başlar. Zira dönem, yazılı kültürden ziyade sözlü kültürün hakim olduğu bir dönem; çağ, sözün gücünün nazar-ı dikkate alındığı bir çağdır. Sadece ibadetleri için değil, birbirlerine aktarmak ve muhafaza edip korumak amacı da mündemiçtir bu ilk uygulamada. Bu ilk dönem ayetleri hıfzedenlere “kurra” da denilir. (Bkz. Müslim, Sahîh, İmâret, 33) Bu kurralar günümüzdeki anlamına ilave olarak sadece Kur’an ayetlerini ezberleyenler yahut kıraat farklılıklarını bilenler değil, aynı zamanda onun ahkâmı konusunda geniş bilgi sahibi olanlardır. Zamanla vahyin adım adım inşa edip değiştirdiği ashab için hafızlık, Allah’ın emirlerini öğrenme ve yaşama gayretinin doğal bir sonucuna dönüşür. Kurraların sayısı da giderek artar. Cehaletin karanlığından sonra güneş gibi parlayan ayetlerin nuruna, kuraklıktan çatlayıp kuruyan toprağın çağlayan suya kayıtsız kalamamasındandır bu.

SÖZÜN ÖZÜ

İlâhi! Sen duyurmazsan ben duyamam, sen söyletmezsen ben söyleyemem, sen sevdirmezsen ben sevdiremem. Sevdir bize hep sevdiklerini, yerdir bize hep yerdiklerini, yar et bize erdirdiklerini.

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır

Editör: Mehmet Çalışkan