Kader Yüce Allah’ın, ezelden ebede kadar olacak bütün şeylerin zaman ve yerini, özellik ve niteliklerini, ezelî ilmiyle bilip sınırlaması ve takdir etmesi demektir. Kazâ ise, Cenâb-ı Hakk’ın ezelde irade ettiği ve takdir buyurduğu şeylerin zamanı gelince, her birisini ezelî ilim, irade ve takdirine uygun biçimde yaratmasıdır.

İman esaslarından biri olan kader ve kazâya iman, Yüce Allah’ın ilim, irade, kudret ve tekvîn sıfatlarına inanmak demektir. Kader ve kazâya inanmak demek, hayır ve şer, iyi ve kötü, acı ve tatlı, canlı ve cansız, faydalı ve faydasız her ne varsa hepsinin Allah’ın bilmesi, dilemesi, kudreti, takdiri ve yaratmasıyla olduğuna, Allah’tan başka yaratıcı bulunmadığına inanmak demektir.

İnsan kaderi bahane ederek, kendini sorumluluktan kurtaramaz. Bir insan, “Allah böyle yazmış, alın yazım buymuş, bu şekilde takdir etmiş, ben ne yapayım?” diyerek günah işleyemeyeceği gibi, günah işledikten sonra da kendisini suçsuz gösteremez, kaderi mazeret olarak ileri süremez. Ayrıca, “Nasıl olsa kaderde her şey belirlenmiştir” düşüncesiyle insanın azmi, gayreti, çalışıp çabalamayı terk etmesi İslâm’ın kader anlayışıyla bağdaşmayan yanlış bir düşüncedir.

Editör: Mehmet Çalışkan