Allah Resûlü (s.a.s.), ümmetine birçok manevi değeri vasiyet etti. Bu değerlerin başında da “vahdet” gelmekteydi. Resulullah (s.a.s.), vefatından sonra ashabının şirke düşmesinden çok, refah ve zenginliğe erişen İslam topraklarında, dünyalık için birbirleriyle çekişmelerinden endişe ediyordu. Bir gün, Allah Resûlü minbere çıkıp veda edercesine verdiği hutbesinde bu endişesini şöyle dile getirmişti: “Ben sizin, benden sonra Allah’a şirk koşacağınızdan korkmuyorum. Lakin ben sizin, dünya hakkında yarışa girişeceğinizden ve birbirinizle çarpışıp sizden öncekilerin helak olduğu gibi helak olacağınızdan korkuyorum.” (Müslim, Fezâil,31) Hz. Peygamber, vefatından sonra ortaya çıkacak ihtilafların, ancak Müslümanların birbirlerine kenetlenmeleri suretiyle giderilebileceğini düşünüyordu. Bu nedenle fitnenin yayıldığı zamanlarda mü’minler, Allah Resulü’nün ashabına öğrettiği güzel yaşantıyı örnek almalıydılar. Allah Resulü onlara bunu vasiyet ediyor; birlik ve beraberliklerini muhafaza etmeleri gerektiğini hatırlatıyordu.

SÖZÜN ÖZÜ

Nereye çıktığını bilmediğin yolun basiret gereği en iyi çaresi, ortasında durmaktır.

Cenap Şahabettin

Görevini ödül almak için yapmak, bir fazilet değil, sadece hayal kırıklığı yaratan bir taklittir.

Marcus Tullius Cicero

Editör: Mehmet Çalışkan