Muhammedü’l-Emîn’e semâdan haberlerin gelmeye başladığı zamanlardı. Kimsenin ona inanmadığı, onun ise sadık bir dosta her şeyden çok ihtiyacının olduğu zamanlar.

Herkes onu yalanlarken, sadık dostu Hz. Ebu Bekir tereddüt etmeden ona inandı, iman etti. Miraç’ta Peygamberinden sadakatini esirgemeyen Ebu Bekir es-Sıddık, hicrette de onun can yoldaşı, mağara arkadaşı oldu. Aynı yolda yoldaş, aynı hâlde haldeş idiler. Öyle ki Allah’ın kendisini dost edindiği elçisi Hz. Muhammed (s.a.s.), şayet Allah ümmetinden birini dost edinecek olsa, bu kişinin malıyla da arkadaşlığıyla da insanların en cömerdi olan Hz. Ebu Bekir olacağını söylemişti. (Buhari, Fedâil, 2; Müslim, Mesâcid, 23)

Sadece cömertlik mi? Sadakat, samimiyet, fedakârlık, tevazu, takva. Her bir güzel vasıf, onun şahsında kendine yer bulmuştu. Nebî (s.a.s.), son zamanlarını yaşarken, kendisinin yerine ashabına namaz kıldırması için onun adını vermiş, mihrabını ona emanet etmişti. Bu son vazife, ancak hayatının her anında Peygamberin (s.a.s.) en yakınında olan can dostuna, Ebû Bekir es-Sıddık’a nasip olabilirdi.

SÖZÜN ÖZÜ

Burdayım” de ararlarsa.

Doğru söyle, sorarlarsa.

Tabutuna sararlarsa,

Bayrak senden incinmesin.

İl göçsün göçtüğün vakit.

Yol yansın geçtiğin vakit.

Suyundan içtiğin vakit.

Kaynak senden incinmesin 

Abdurrahim Karakoç

Editör: Mehmet Çalışkan