İslam, bir yönüyle inanç, bir yönüyle ibadet, bir yönüyle ahlâktır. Din, hayatın bireysel ve sosyal bütün yönlerini içine alır. İslam insana her türlü tutum ve davranışta Allah’ın rızasını kazandırmayı hedefler. Nitekim Enfâl Sûresi’nde gerçek mü’minlerin vasıfları zikredilirken bu noktalara dikkat çekilir: “Mü’minler ancak o kimselerdir ki, Allah anıldığı zaman kalpleri ürperir. O’nun âyetleri kendilerine okunduğu zaman (bu) onların imanlarını artırır. Onlar sadece Rablerine tevekkül ederler. Onlar namazı dosdoğru kılan, kendilerine rızık olarak verdiğimiz şeylerden Allah yolunda harcayan kimselerdir. İşte onlar gerçekten mü’minlerdir. Onlara, Rableri katında yüksek mertebeler, bağışlanma ve cömertçe verilmiş rızık vardır.” (Enfâl, 8/2-4) İslam’ın yapılmasını istediği pek çok ibadet ve güzel davranışya doğrudan ya da sonuçları bakımından insanın ahlâkını güzelleştirir. Dolayısıyla Allah Resûlü, iman ve ameli birbirinden ayırmadığı gibi, iman ve ahlâkı da birbiriyle iç içe görmüştür.

SÖZÜN ÖZÜ

Derin sefalet gibi büyük zenginlik de güzel hislerin gelişmesine engel olur.

Cenap Şahabettin

Tuzağa saçtığın taneler cömertlik sayılmaz ki...

Mevlânâ

Editör: Mehmet Çalışkan