Hac ibadeti dinimizin beş temel esasından biridir. Kur’ân-ı Kerîm’de, “Yoluna gücü yetenlerin evi (Kâbe) hac ve ziyaret etmeleri, insanlar üzerinde Allah’ın bir hakkıdır” (Âl-i İmrân 3/97) buyrulmuştur. Kişi, hac ibadeti vesilesiyle Hz. Peygamber ve arkadaşlarının tevhid ve adalet mücadelesi verdikleri kutsal toprakları görür ve oradaki manevi havayı teneffüs etme imkânı bulur. Hacca giden kişi, ihrama girerken kefeni andıran bezlere bürünmekle de âdeta mahşer provası yapmakta ve dünya malının, mevki ve makamın geçici olduğunu hissetmektedir. Farklı ırk ve renklerden milyonlarca kişiyle beraber Arafat meydanında bir araya gelmesi de ona mahşer gününü hatırlatmaktadır.

Hacca giden kişi, aynı amaçla biraya gelen Müslüman kardeşlerine şahit olmakla ümmet şuuruna ermiş, kefen benzeri ihramlara bürünmesiyle de ölmeden önce ölümü hatırlayıp hayatında yeni bir sayfa açma iradesine sahip olur. Arafat’ta yaşadığı mahşer hissinin etkisiyle de o büyük güne hazırlanmaya çalışır. İhram yasaklarına uymakla da başkasına zarar vermemeyi öğrenen kişi kazandığı bu bilinç ve şuurla davranışlarına çeki düzen vererek daha iyi bir Müslüman olmak için gayret eder.

Editör: Mehmet Çalışkan