İnsanın, kötülüklerden uzak ve iyiliklere yakın hissetmeye yani güvene olan ihtiyacı, kavurucu çöl sıcağında suya duyduğu özlemden daha az değildir. Dünyaya gözlerini açtığı andan itibaren, kendini her an güvende hissetmek ister insan. Güven fidanının ilk kaynağı anne kucağıdır, kök saldığı en kıymetli toprak ise aile. Zaman ne kadar kötü, çevremiz ne kadar güvensiz olsa da bizlere düşen görev ailelerimizi güven yurduna çevirmektir. Dürüstlük, sadakat, merhamet ve adalet birer hayal değildir. Bunlar sadece peygamberlere has olağanüstü haller ya da geçmişte örnekleri görüldüğü halde bugün erişilmesi imkânsız idealler değil, aksine ulaşabilir erdemlerdir. Hayatımızı bu erdemlerle süsleyebildiğimiz ölçüde ailelerimizi birer güven yurduna çevirebiliriz. Ancak böyle bir güven yurdunda yetiştireceğimiz çocuklar, Allah Resûlü’nün (s.a.v.) “Müslüman, diğer Müslümanların, elinden ve dilinden zarar görmediği kimsedir. Mü’min de, insanların, canlarını ve mallarını kendisine karşı emniyette bildikleri kişidir” (Tirmizî, Îman, 12) sözünde ifadesini bulan gerçek mü’minler olabilirler.

SÖZÜN ÖZÜ

Vazifelerin yerine getirilmesi kahramanlık değildir. Kahramanlık, vazifenin bittiği yerde başlar ve vatan hayrına en aziz varlıkların fedasının sona erdiği yerde tamamlanır.

Kazım Karabekir

Editör: Mehmet Çalışkan