İslam’da ötekini yok etme veya başkasına yaşam hakkı tanımama gibi bir anlayışın yeri hiç olmamıştır. Çünkü “öteki”, her ne kadar din hususunda ve itikatta Müslümanlara karşı olsa da temel insan haklarına sahiptir. Bu nedenle kendi inancını koruyarak ve fesat çıkarmadan Müslümanlarla birlikte yaşamak isterse kendisine imkân sağlanır ve baskı yapılmaz. İnsanların dillerinin, renklerinin ve ırklarının farklılığı, Yüce Allah’ın sınırsız güç ve kudretini gösteren âyetlerindendir. Allah (c.c.) bizlere şöyle buyurmaktadır: “Göklerin ve yerlerin yaratılması, dillerinizin ve renklerinizin farklı olması da onun (varlığının ve kudretinin) delillerindendir. Şüphesiz bunda bilenler için ibretler vardır.” (Rûm, 30/22) Bu farklılıkları var eden Yüce Rabbimiz bunların huzur, güven ve barış içinde yaşamaya vesile olmasını istemektedir. Böyle bir yaşam ise sağlam bir inanç ve ahlâk zemininde gerçekleşebilir. Bu nedenle aslolan, farklılıkları bir rahmet vesilesi olarak bilinmesini, inanç ve ahlâkın toplumun her bireyi tarafından yaşam biçimi haline getirilmesini sağlamaktır.

SÖZÜN ÖZÜ

Gerçek Müslüman’ın ruhu cömert ruhtur. Bu ruhta haset yok, takdir vardır. Kıskançlık yok, gıpta, imrenme vardır. Gurur yok, vakar vardır. Zillet yok, tevazu vardır. Zem veya gıybet yok, hakikati yerinde ve gereğinde söylemek vardır.

Sezai Karakoç

Editör: Mehmet Çalışkan