Soylu bir amaç için ortak yaşam alanı olarak tanımlanan şehirlerin asıl öyküsü, âdemoğluna yeni bir sayfa açan Kâbe’nin yanı başında başlar.

Bu beldede Hz. İsmail’in ayaklarının dibinden akan zemzem suyu, insanoğluna sadece hayat sunmamış, aynı zamanda dünyayı İslam uygarlığı ile müjdelemiştir. Kâbe’yi merkeze alarak inşa edilen bu medeniyetin erdemli şehri, huzurlu bir hayat için yardımlaşılan yerdir. Burada insanlar, nezaket ve inceliğin en güzel şeklini gösteren Hz. Peygamber (s.a.s.)’in yaşantısından örnek alırlar. Sevinçlerini paylaşmak, darlık anında yardımlaşmak, sıkıntıları gidermede el ele vererek zorlukları aşmak üzere bir arada yaşarlar. Bir arada yaşamanın gerekleri ise Kur’an-ı Kerim’de ortaya konmuştur. Yüce Allah Kur’an-ı Kerim’de insanlara hak ve sorumluluklara riayet etmelerini, uyumlu, geçimli ve güler yüzlü olmalarını öğütlemiştir. Bizi kaba, kırıcı söz ve davranışlardan sakındırmıştır. (Nisâ 4/19, 114; İsrâ 17/23, 26, 28, Bakara 2/263) Şehir ve insan birbirinin varlık sebebidir.

Şehir, içinde yaşayan insanların ürettikleri ile değer kazanmaktadır. Ve insan için medeniyet ancak şehirde ve şehirle mümkündür. Tabi tüketmeden ve tükenmeden.

Editör: Mehmet Çalışkan