“İman edenlerin Allah’ı zikretmekten ve inen haktan dolayı kalplerinin saygıyla ürpermesinin zamanı gelmedi mi?” (Hadid, 57/16) diye soruyor Âlemlerin Rabbi. Geldi de geçiyor bile. Zira Rabbimize verdiğimiz kulluk sözünü unutmaya başladık gün geçtikçe. Hayat telaşesi bizi kıskıvrak yakalayıverdi, her gün bir başka bahaneyle erteler olduk O’nu anmayı, zikrinden an be an uzaklaşır olduk. “Beni anın ki ben de sizi anayım.” (Bakara, 2/152) demişti oysa Yaratan.

Baharla canlanan ölü toprak gibi zikirle dirilmenin zamanı şimdi. Rasûlüllah’ın tavsiyesi üzere “Dilimiz her daim yaş kalsın” Rabbimizin zikriyle. (Tirmizî, Deavât, 4) Tevbe ve istiğfarla, tesbih ve takdisle, tekbir ve tehlille, şükür ve dua ile zikredelim O’nu. O’nu analım her vesileyle, kâinattaki canlı cansız her şey gibi biz de zikredelim O’nu daima. Zikredelim ki kalbimizden gaflet perdesi insin. Dilimizin zikri kalbimize insin, kirini pasını silsin de onu Hakk’ın nuruyla doldursun. Hakikate ayna olsun yeniden kalplerimiz, tefekkürle coşsun. Rahman’ı anmakla aradığı huzuru bulsun. (Ra’d, 13/28)

SÖZÜN ÖZÜ

İnsanlar arasındaki tahakküm ve zorlama gibi bütün taarruz ve sataşmayı men etmek için siyaset denilen şeye lüzum görülmüştür ki, siyasetin esası olan adalet herkesi kendi hukuk ve vazifesi dahilinde sınırlandırır ve bağlar. Beydaba

Editör: Mehmet Çalışkan