İsm-i âzam “Allah’ın en büyük, en yüce ismi” anlamına gelir. Bir isme yücelik kazandıran onun kullanıldığı varlığın yüceliğidir.

Hz. Peygamber farklı zamanlarda farklı isimleri ism-i âzam olarak zikrettiği için, İslâm âlimleri “Allah, Allâhü’r-rahmânü’r-rahîm, el-hayyü’l- kayyûm, mâlikü’l-mülk (her şeyin sahibi ve hükümranı), zü’l-celâli ve’l-ikrâm, bedîu’s-semâvâti ve’l-arz (göklerin ve yerin eşsiz yaratıcısı)” gibi pek çok ismin ism-i âzam olabileceği görüşüne varmışlardır.

Buna göre ism-i âzamın hangisi olduğunun kesin olarak bilinemeyeceğini, kişilere, zamana ve şartlara göre bunun değişiklik arz ettiğini söylemek mümkündür. Hz. Âişe’nin Resûlullah’tan ism-i âzamı kendisine öğretmesini talep etmesi rivayeti başta olmak üzere Resûl-i Ekrem’in hadislerindeki ifadelerden anlaşılan odur ki ism-i âzamı belirleyen şey büyük ölçüde kişinin mânevî yönelişidir. Kişinin zihninde ve gönlünde dünyevî bir düşünce olmaksızın samimiyetle Allah’a yöneldiği, O’nu zikrettiği, O’na dua edip yakardığında dile getirdiği isimler onun için ism-i âzam konumundadır.

SÖZÜN ÖZÜ

İyilik yapanla kötülük yapanı bir tutma. İyilik edeni duadan unutma. İyiliği unutup kusuru saklayan dost değil, düşmandır. Dostunun hatasına dayanamayan ölüm hastalığında yalnız kalır. Dostun, gözün gibi olan insandır. İyi arkadaş hayatın süsü ve belada yardımcıdır.”

Erzurumlu İbrahim Hakkı

Editör: Mehmet Çalışkan