Nikâh, hem bir ahid, hem bir akit, hem bir misaktır. Ahit ve muahede, yani sözleşme olması itibariyle nikâh bize ahlaki bir sorumluluk yükler. Akit olması itibariyle nikâh, bizi hukuki sorumluluk altına sokar. Misak olması itibariyle de nikâh, eşlerin sadece birbirlerine değil, aynı zamanda Allah’a söz verdiklerini ve sorumlu olduklarını hatırlatır.

Misak üzere kurulan aile yuvasının temeli sadakate dayanmalıdır. Zira aile olmak, iyi günde, kötü günde, varlıkta ve yoklukta eşlerin birbirlerine sadık kalmalarını gerektirir. Akit üzere oluşturulan ailenin temelinde emanete sahip çıkma bilinci yatmalıdır. Zira eşler, nikâhta birbirlerine söz verirlerken aslında emanetini koruyacaklarına dair Allah’a söz verirler. Ahit üzere tesis edilen ailenin temelinde sevgi ve rahmet bulunmalıdır. Zira bu güzelliklerle tezyin edilen bir aile, Allah’ın rahmetiyle kuşatılır. Fertleri için adeta bir cennete dönüşür. Kaldı ki mü’min, şefkat ve merhameti kuşanan kişidir. Kur’an-ı Kerim, mü’mini ahdini bozmayan, emanete ihanet etmeyen kimse diye tanıtır. (Mü’minun, 23/8)

SÖZÜN ÖZÜ

Yeryüzünde bütün ıstıraplar aza kanaat etmemekten doğar. Firdevsi

Her işte hayır bulmayı arzu edenler, insanlara hüsnü zanda bulunsunlar. İmam-ı Şâfiî

Editör: Mehmet Çalışkan