TRT Haber canlı yayınına görüntülü olarak bağlanan Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Huriye Martı, Diyanet İşleri Başkanlığı personelinin salgının Türkiye’de görüldüğü ilk günden itibaren sahada ve vatandaşların yanında olduğunu kaydetti.

Diyanet İşleri Başkanlığının 140 binin üzerinde personeli olduğunu ve en ücra köylere kadar ulaşabilen yaygın bir personel ağına sahip olduğunu dile getiren Prof. Dr. Martı; “Bu personel ağına sahip olmanın böylesi zor bir süreçte çok büyük faydasını gördük.” dedi.

Koronavirüs salgınına karşı Diyanet İşleri Başkanlığınca alınan tedbirler kapsamında camilerde cemaatle namaz kılınmasına ve Kur’an kurslarında yüz yüze eğitime ara verildiğini hatırlatan Martı; “Salgın öncesi Kur’an kurslarımızda 1 milyona yakın öğrencimiz vardı. Kur’an kursu öğreticilerimiz bu 1 milyon kadın kursiyerimizle hem sosyal medya üzerinden hem de Diyanet TV üzerinden eğitimlere devam etmeye ve oluşturdukları manevi destek gruplarıyla bu süreci en sağlıklı, en huzurlu, tedbirlere uyan ve duayı eksik etmeyen bilinçli bir düzeyde atlatmak için organize oldular. Bunun kadınlar arasında, mahallelerde, köylerde son derece sağlıklı ve bereketli sonuçları oldu.” değerlendirmesinde bulundu.

Diğer taraftan imam hatip, müezzin kayyım ve vaizlerin valilikler bünyesinde oluşturulan Vefa Sosyal Destek Grubu çalışmaları kapsamında ilk günden itibaren yaşlılara ve kronik hastalara hizmet götürdüğünü ifade eden Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı Martı, sözlerini şöyle sürdürdü:

- Köyün ve mahallenin imamı o halkın ihtiyaçlarını karşılamada en güvenilir insandır

“Bu bizim için önemli bir fırsattı. Çünkü mahallenin imamı mahallede ihtiyaç sahibi olanı, hasta olanı, yaşlı olanı son derece iyi bilmektedir ve her an kapısını çalabilmektedir. Aynı şekilde köyün imamı da o köyün ihtiyaçlarını karşılamada en güvenilir insandır. Bunu bir fırsata dönüştürdüğü için arkadaşlarımız sadece İstanbul’da bile şu anda yaklaşık 3 bin din görevlimiz, Vefa Destek gruplarında kapı kapı dolaşarak kimi zaman gıda ihtiyaçları temini, kimi zaman eczanelerden ilaç temini, hastaları hastaneye ulaştırma görevini yapıyor ve hatta 112 Acil servisin telefonlarına cevap veren şu an 120 personelimiz var sadece İstanbul’da. Aynı şekilde Ankara’da yaklaşık 2 bin 500 personelimiz aktif bir şekilde sahada yaşlılarımızı, hastalarımızı ziyaret ederek ihtiyaçlarını karşılamaktadır.

Diğer taraftan bu süreçte evlerinden çıkamayan vatandaşlarımızın maaşlarını çekememe gibi bir sorunları da ortaya çıktı. Yine personelimizin yaşlılarımız ve hastalarımız için maaşlarını çekerek onlara evlerinde teslim etme, mutemetlik yapma gibi görevi de valilerimizin talimatıyla üstlendiklerini söylemek istiyorum.

Bu süreç bizim için aslında toplumumuza sadece maddi anlamda değil manevi anlamda da destek sunmamız gereken bir süreç. Tedbirlere riayet ederek bilinçli bir şekilde, aynı zamanda duaya sarılarak maneviyatımız yüksek bir şekilde atlatmamız gereken bir süreç. Dolayısıyla bu noktada da personelimiz kurdukları WatsApp grupları, çeşitli sosyal medya birliktelikleri ile mahallelerinde hatim programları düzenliyorlar. Çeşitli dualar, münacaatlar, zikirler düzenliyorlar. Diyanet TV, bütün bu Kur’an-ı Kerim, dua ve sohbet programlarını hızlı bir şekilde yayınlıyor. Bunlar sayesinde aslında bizler salgına teslim olmadan, umudumuzu ve manevi kültürümüzü hiçbir zaman yitirmeden, tedbirlerimizi de elden bırakmadan bu imtihandan başarıyla çıkabilmek için toplumumuza destek oluyoruz."

- Aynı zamanda bir bilgilendirme, bilinçlendirme çalışması yürütüyoruz

Aslında ilk cuma hutbemizden başlamak üzere üç haftadır düzenli bir şekilde hem hutbelerimizde hem televizyonumuzdaki gün içerisinde yayınlanan vaazlarımızda hem de Diyanet Vakfımızın sosyal medya hesaplarında aynı zamanda bir bilgilendirme, bilinçlendirme çalışması da yürütüyoruz. Bu çalışmanın temeli; musibetler karşısında, dünyada karşılaştığı birtakım imtihanlar karşısında mümin olarak nasıl doğru bir duruş sergileyebileceğimize dayanıyor. Bu doğru duruşun, musibetler karşısında mümin tavrının, belirttiğiniz gibi tedbirlere uymak, sonra da Cenab-ı Hakk’ın takdirine rıza göstermek ve duayı eksik etmemek şeklinde sıralayabiliriz.

- Bu sınav sadece yaşlının, hastanın sınavı değil, ona bakmak zorunda olan gencin de sınavıdır

Biz toplumumuza, bilhassa gençlerimize; ‘Bize bir şey olmaz, biz genciz, bu hastalık sadece yaşlı ve hastaları ilgilendiriyor.’ diyemeyeceklerini; attıkları her adımdan, yanlış davranışlarından sorumlu olacaklarını, sosyal izolasyona dikkat etmek mecburiyetinde bulunduklarını, az önce bahsettiğim mahalleler içerisinde kurulan sosyal medya grupları aracılığıyla dile getiriyoruz. Çünkü bu sadece toplumun belli bir kesiminin sınavı değil, sadece evinden çıkamayan yaşlının, hastanın sınavı değil onu korumakla mükellef olan gencin de sınavıdır.”

İslam dininin böyle durumlarda yetkili merciinin emirlerini uygulamayı öngördüğünü dile getiren Prof. Dr. Martı, bu süreçte yetkili olan merciin Sağlık Bakanlığı olduğunu, Diyanet İşleri Başkanlığı olarak atılan her adımda mutlak surette Sağlık Bakanlığının yönlendirmelerine ve talimatlarına uygun hareket edildiğini vurgulayarak şöyle devam etti:

- Bu süreçte yetkili Sağlık Bakanlığımızdır

“Her birimiz kul hakkına riayet etmek, sadece kul hakkına değil kamu hakkına da riayet etmek ve sorumluluk üstlenmek zorundayız. İslam dini böyle durumlarda yetkili olan merciinin beklentilerini, emirlerini uygulamak gerektiğini söyler. Yetkili bu konuda Sağlık Bakanlığımızdır. Biz de Diyanet İşleri Başkanlığı olarak attığımız her adımda mutlak surette Sağlık Bakanlığının yönlendirmelerine ve talimatlarına uygun hareket ediyoruz. İlk günden itibaren Sağlık Bakanlığı her ne istemiş, hangi bilginin toplumda yayılmasını önemsemişse, bu konudaki yetkilinin kararlarına uygun hareket edilmesini anlatmaya çalışıyoruz.”

Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Huriye Martı, sözlerini şu tavsiyelerle tamamladı:

- Tedbiri elden bırakmayalım ve duaya sarılalım

“Umudumuzu hiçbir zaman yitirmemeliyiz. Böyle bir dönemde aslında bizi en fazla yaralayacak olan isyana, umutsuzluğa sürüklenmektir ve gücümüzü, enerjimizi olumlu değil olumsuz yönde heba etmektir. Olumlu kanal ise duadır. Allah Teâlâ’ya yakarıştır. Tedbiri elden bırakmayalım ve duaya sarılalım.”

Editör: Mehmet Çalışkan