Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı Dr. Burhan İşliyen, özellikle sosyal medyada sıklıkla üretilen ve hızla yayılan yalan haberlere yönelik Diyanet Haber’e özel değerlendirmelerde bulundu.

Yalan haber konusunun esasında günümüzün bir problemi olmayıp çok daha eskilere dayandığını belirten İşliyen, “Kur’an-ı Kerim’in inmiş olduğu dönemde de tamamen asılsız ya da çarpıtma haberler üzerine bina edilen hadiseler var. Bu konuyla ilgili Kur’an-ı Kerim’de ve sünnette çok net, her Müslümanı ilgilendiren düzenlemeler var. Ayetler, emirler, yasaklar, sınırlandırmalar var. Ancak son dönemde bununla mücadele etmenin daha zor hatta neredeyse imkânsız hale gelmesinin temel sebebi, sosyal medya kullanımı ile alakalı belki de yeteri kadar düzenlemenin olmayışı. İnsanların sosyal medyada kimliklerini gizleme durumu, diledikleri gibi yalan uydurma, yalan haberleri, yalan içerikleri paylaşma konusunda işlerini kolaylaştırıyor.” dedi.

Dr. İşliyen, “Bizi yolda, camide, iş yerinde gören Allah (c.c.), sosyal medya hesabımızın başında, telefonumuz elimizde tuşa basarken de görmekte, paylaşım yaparken de görmekte, beğeni yaparken de görmekte. Kaf Suresi’nde Rabbimiz; ‘İnsan hiçbir söz söylemez ki yanında gözetleyen, yazmaya hazır bir melek bulunmasın!’ buyuruyor. Bu ayet-i kerimeyi şimdi günümüzde anlayalım; insanın elinden bir kelime çıksa, bilgisayarının tuşlarıyla bir kelime yazılsa, telefonundan bir kelime gönderse ya da alsa onu kaydeden bir melek mutlaka vardır.” değerlendirmesinde bulundu.

Geçtiğimiz günlerde ortaya atılan ve kısa sürede uydurma bir haber olduğu ortaya çıkan “Diyanet İşleri Başkanı Erbaş’ın Londra’da ev aldığı” iddiasını anımsatan İşliyen, “Bu bizim ilk karşılaştığımız yalan mı, değil. Hemen şurada, Diyanet İşleri Başkanlığımızın yanı başında yer alan Şehir Hastanesi’nde Diyanet İşleri Başkanımız Covid-19 tedavisi görürken, ‘Amerikan hastanesinde yatıyor’ haberi yapıp, bunun üzerine yorum yapmadılar mı? Yaptılar. Şimdi bu kadar yalan ortaya çıkmışken, özellikle Diyanet İşleri Başkanlığıyla ilgili yapılan olumsuz haberlerin kahir ekseriyeti yalan, önemli bir bölümü de çarpıtma olduğu herkes tarafından bilinen bir hakikat iken, insanlar aynı hataya bir daha bir daha neden düşerler? Bunu bir kere iyi niyetle bağdaştırmamız mümkün değil. Yalanı üretenlere ‘şöyle bir vebaliniz var, şöyle bir manevi sorumluluğunuz var’ demek fayda verir mi, onu bilmiyorum. Yalan haberi üretenlere; ‘sizin şöyle bir psikolojik rahatsızlığınız var, sizin tedaviye ihtiyacınız var, siz hastasınız, sizin ehil ellere kendinizi göstermeniz gerekiyor’ şeklinde bir tavsiyenin daha isabetli olabileceği kanaatindeyim.” diye konuştu.

Asrısaadetten örneklerle sözlerini sürdüren Dr. İşliyen, “İfk” hadisesini hatırlatarak şöyle devam etti:

“Hz. Aişe bir seferden dönerken geride kalır. Devesi üzerinde bulunan ve ‘herdeç’ denilen etrafı kapalı bineğe bindiği, oturduğu zannedilirken oturmamıştır. Hz. Aişe ihtiyacı için dışarı gitmiştir, geride kalır. Ordunun arkasından gelen Safvan Bin Muattal, Hz. Aişe’nin tek başına kaldığını görünce bindirip getirir. Hz. Aişe’yi Safvan (r.a.) ile beraber gören münafıklar, şimdikiler gibi uydurmalara başlarlar. Peygamber Efendimiz üzerinde tesir etme çabaları vardır. Hz. Aişe’yi, yakın çevresinden dahi inanıp boşa diyenler olmuştur. Hz. Aişe’ye atılan iftiraya samimi olan Müslümanlardan da inananlar olmuştur. Peki yalan, çarpıtma bir haberi gören, duyan ya da okuyan bir Müslüman nasıl davranmalıdır? Diyanet Haber sitemizden bizi takip eden dostlarımızdan istirham ediyorum; Kur’an-ı Kerim’den Nur Suresi’nin ikinci sayfasında yer alan 11 ila 20. ayetler arasındaki bölümü okusunlar. Bu ayet-i kerimeler Hz. Aişe’ye atılan iftira üzerine inmiş ayetlerdir.”

Hz. Aişe’nin söz konusu iftira üzerine hastalandığını, bir takım sıkıntılar yaşandığını aktaran İşliyen, yalan haberi ortaya atandan ziyade onun yayılmasına katkı sağlayanlara dikkati çekerek şunları kaydetti:

“Müslümanların bir kısmı bu iftiraya maalesef ortak oldular. Allah (c.c.); ‘Siz bunu duyduğunuz zaman, Müslüman olan erkekler, Müslüman olan kadınlar, bunun hakkında hayır düşünmeniz gerekmez miydi?’ buyuruyor. 15. ayet-i kerimede buyuruyor ki ‘Dillerinizle siz onu birbirinize iletip duruyordunuz.’ Şimdiki tabirle sosyal medya mecralarında, sitelerinizde, Facebook, Twitter, Instagram hesaplarınızda onu birbirinize yayıp duruyordunuz. Böyle anlamamıza bir engel var mı, hayır. Yalan haberi birbirinize yayıp duruyordunuz, ağızlarınızla hiçbir bilgi sahibi olmadığınız konuyu söylüyordunuz. Diyanet İşleri Başkanı ‘Londra’da ev satın aldı’ bilgisine dair herhangi bir delil, bir tapu kaydı, bir şahit var mı ortada? Yok. Tamamen masa başı, uydurma, belirli mihrakların üretimi bir haber. Bunu kötü niyetli bir müfteri, bir hain üretti. Siz duydunuz bunu, ne yapacaksınız? Allah (c.c.) buyuruyor ki ‘Bunu duyduğunuz zaman hayır düşünmeniz gerekmiyor muydu? Bunu duyduğunuz zaman; mümin erkeklerle mümin kadınlar, kendi kendilerine hüsnüzanda bulunup da bu açık bir iftiradır demeleri gerekmiyor muydu.’ Hz. Aişe’yle ilgili atılan iftira hususunda inen ayet bu. Ama bütün iftiralarla alakalı, bütün yalanlarla alakalı kıyamete kadar müminlere bir yol haritası veriyor.

‘Kişiye her duyduğunu söylemesi yalan olarak yeter’ diyor Peygamber Efendimiz. Kişiye her gördüğünü beğenmesi, her gördüğünü paylaşması, her gördüğünü retweet etmesi, her gördüğü içerikle şöyle ya da böyle etkileşimde bulunması yalan olarak yeter desek hadis-i şerifi yanlış mı anlamış oluruz? Hayır. Hadis-i şerifi günümüz şartlarıyla daha doğru anlamış oluruz. Ayet-i kerimede Allah buyuruyor ki ‘Hiçbir bilgi sahibi olmadığınız bir şeyi söylüyor, bunu basit zannediyorsunuz. Bu Allah katında çok büyük bir şeydir’. İşte sizin önemsemeden, bir tuşla tıkladığınız, beğeni tuşuna basarak yayılmasına aracılık ettiğiniz, bir Müslümanın şeref, izzet ve haysiyetine dokunan yalan, Allah’ı çok rahatsız eder, Allah katında çok büyük bir vebal üstlendirir size.”

Editör: Mehmet Çalışkan