İslam tarihinde ilk hanım sahabi hemşire olarak kayıtlara geçen Refidet’ül Ensariyye, Hendek savaşında Peygamber efendimiz tarafından Mescid-i Nebevi'nin içinde kurulan çadır hastanesinde görev yapmıştı.

Refidet’ül Ensariyye bizzat buradaki görevinde savaş esnasında yaralanan sahabilerin bakım ve tedavisinde etkin rol almıştı.

Ok isabetiyle yaralanan Sa’d İbn Muaz adlı sahabe de, onun tarafından bu çadırda tedavi görmüş, Hz. Peygamber kendisini her gün ziyaret etmişti.

Sağlık hizmetleri bağlamında İslam tarihinde Hendek ve Hayber savaşlarında yaralıları tedavi, askerlere hizmet ve yardım için ilk kadın sağlık heyeti oluşturulmuştu.

Hz. Peygamber döneminden itibaren, özellikle savaşlarda tedavi ve bakım konularında hizmetler yapan hanımlara: "Yaraları saran, merhem sürerek tedavi eden" anlamına gelen "Asiye" lakabı verilmiştir. (Kendilerini Müslümanlara hizmete adayan bu hanımlar; katıldıkları savaşlarda, askerlere moral desteğinde de bulunmuşlardır.)

Ümmüyet’ül Gaffariye, yaralı tedavisi konusuna vâkıf bir grup hanımla Hayber savaşında yararlı hizmetlerinde bulunurken, Peygamberimizin (s.a.s.) sık sık ziyaretine gittiği cilt hastalığı tedavisinde meşhur Şifa binti Abdullah el-Kuraşşiye ile göz hastalıklarında bilgili, ameliyatlara girmiş olan Evdoğulları tabibesi Zeynep hanım, dönemin sağlık alanında öne çıkan hanım sahabilerindendir.

Müslüman hanımların savaşlardaki hizmetleri, Hz. Peygamberden sonra da devam etmiş, görevlerini yaparlarken bazıları ise şehit olmuşlardır. Bunlardan birisi de tıp tarihine geçen büyük hemşirelerden Ümmü’l Haram bin Milhan Ensari’dir.

Kendisi Hz. Peygamber’in halası olduğundan "Hala Sultan" diye anılmaktadır. 

647 yılında Hz. Osman zamanında Kıbrıs fethine giden orduya gönüllü hemşire olarak katılmış, şehit olduğu yere (Larnaka civarında) cami ve türbesi yapılmıştır.

Selçuklu darüşşifalarından dört tanesi (Kayseri, Divriği, Kütahya, Amasya) hükümdar ailesine mensup kadınların ismini taşımıştır.

Bunlardan Kayseri Darüşşifası, Anadolu’da Mardin’den sonra ilk tıp medresesidir ve darüşşifaların menşei olarak kabul edilmektedir. 'Gevher Nesibe Şifahiyesi' olarak da anılan ve kapısındaki kitabede 'Melike Gevher Nesibe' adının yazılmasıyla dikkat çekmektedir. Bu darüşşifa, Hükümdar I. Gıyaseddin Keyhüsrev tarafından kız kardeşi Gevher Nesibe’nin vasiyeti üzerine yaptırılmıştır.

Hakkında çok az bilgiye sahip olunan bu hayırsever Türk kadını, adına yaptırılan tıp medresesi ve darüşşifası ile günümüze kadar ulaşarak Türk hemşireliğinin sembolü olmuştur.

Osmanlı İmparatorluğu döneminde de, hanımlar sağlık alanıyla yakından ilgilenmişler, özellikle toplum sağlığı konusunda yararlı hizmetlerde bulunmuşlardır.

Bu hizmetlerin başında özellikle, padişah yakınları olan birçok hanım, darüşşifa yapılmasını teşvik ve finanse etmiştir.

Bunlardan 1539’da Hafsa Sultan ve 1550’de Hürrem Sultan adına kurulan Manisa ve Haseki darüşşifaları ile 1583’de Nurbanu Sultan’ın kurduğu Topbaşı Bimarhanesi, 1843’de Bezm-i Alem Valide Sultan’ın yaptırdığı Gureba hastanesi, 1862’de Sadrazam Kamil Paşa’nın eşi Zeynep Hanım için kurulan Zeynep Kamil Hastanesi padişah yakını olan bu hanımların şefkat eserleridir.

Osmanlı hanımlarının sağlık alanına ilgisi, görüldüğü gibi, darüşşifa yaptırmak şeklinde yoğunlaşmış, vakıf yoluyla yapılan bu kuramların işletilmesi de vakıf yoluyla kontrol edilmiştir.

Osmanlı dönemine ait kaynaklarda; Osmanlı saraylarında, haremlerde, hasta hekimlerine yardımcı olarak alınmış hanımlardan söz edilmektedir.

Ayrıca Anadolu’da aşıcı kadınların yer yer dolaşarak küçük çocuklara çiçek aşısı yaptıkları, geleneksel olarak devam ettirilen ebelik hizmetlerinin de varlığından söz edilmektedir.

II. Beyazıt devrinde (1481-1512) Galatasaray’da kurulan Enderun mektebi, hastanesinde hasta gençlere bakmak üzere 'Ana' adıyla üç ihtiyar kadın görevlendirilmişti ve bunların başına da "Hastalar Ustası" denirdi.

Osmanlı İmparatorluğunda, hanımların sağlık alanında eğitime tabi tutuldukları ilk alan ebeliktir.

Görenek olarak yapılan ebelik uygulamalarının kötü sonuçlarının ortadan kaldırılması düşüncesiyle başlatılan ebelik eğitimi, devamında hastabakıcılık eğitimini ve mücadeleli bir sürecin sonunda da tıp eğitiminin kapılarını hanımlara açmıştır.

Uzun süren savaş yılları, imparatorluğun iyice yıpranmasına sebep olmuş, savaşta kaybedilen sağlık personelinin yerini doldurmak üzere talep yeterli olmamış, bu durum üzerine hanımların sağlık hizmetlerinin bütün alanlarında çalışmaları ve eğitilmeleri zorunluluk haline gelmiştir.

Editör: Mehmet Çalışkan