UMAD'dan yapılan yazılı açıklamada, tüm dünyada hızla yayılan Kovid-19 salgını nedeniyle pek çok ülkede olduğu gibi Türkiye'de de olağanüstü bir durum yaşandığı hatırlatıldı. 

Bu sebeple yerel ve uluslararası pek çok etkinliğin, yolculukların, ticari ve sosyal faaliyetlerin askıya alındığı, ertelendiği veya iptal edildiği kaydedilen açıklamada, insanların Kabe-i Muazzama dahil birçok ibadet mahalline tedbir amaçlı alınmadığı, insanlığın topyekün bir musibet ve imtihanla karşı karşıya olduğu belirtildi. 

Açıklamada Türkiye'de virüsün yayılmasını ve ölümlere yol açmasını önlemek, hastalığın tedavisi amacıyla yetkili kurum ve kuruluşların aldığı acil önlemlerin ivedilikle uygulanmaya başlandığı aktarıldı. 

Devlet yetkililerinin virüsün kişiden kişiye bulaşmasını önleyici tedbirlerin bir gereği olarak, Diyanet İşleri Başkanlığı'nın da kanunların verdiği yetkiye dayanarak dini konularda bir takım önlemler aldığı anlatılan açıklamada, bu bağlamda vakit namazlarının evde kılınması, cuma ve diğer toplu eda edilen namazlar için camilerde bir araya gelinmemesi ve umreden dönen vatandaşların 14 günlük gözetim için uygun yerlerde misafir edilmesinin kararlaştırıldığı anımsatıldı. 

Geçici de olsa camilerde vakit ve cuma namazlarının kılınmayacak olmasının elbette istenen bir durum olmadığı ifade edilen açıklamada, şunlar kaydedildi: 

"Dünyanın birçok ülkesinde Müslüman alimler, insan sağlığı söz konusu olduğunda ibadetlerin camiler yerine evde yapılmasının bir vecibe olduğunda hemfikirdirler. Hatta Dünya Müslüman Alimler Birliği böyle zamanlarda camiler yerine evlerde ibadet yapılmasının caiz, hatta gerekli olduğuna dair fetva yayınlamıştır. Devletimizin ve Diyanet teşkilatının aldığı kararları yerinde bulmakta ve Müslüman halkımızın bunlara uyması gerektiğini açıkça ilan ediyoruz."

Açıklamada ayrıca bulaşıcı ve salgın hastalıklardan korumayla ilgili tavsiyelerin bulunduğu ayet ve hadislere de yer verildi. 

Açıklamanın Tam Metni:

KORONAVİRÜS SEBEBİYLE YETKİLİLERİN ALDIĞI OLUMLU TEDBİRLER VE KARARLAR HAKKINDA BASIN AÇIKLAMASI

BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM

Tüm dünyada hızla yayılan Yeni Tip Korona Virüsü (Covid-19) nedeniyle pek çok ülkede olduğu gibi Türkiye’de de olağanüstü bir durum yaşanmaktadır. Dünya genelinde yüz binlerce vaka ve binlerce ölüm nedeniyle Dünya Sağlık Örgütü salgın ilan etmiştir. Bu sebeple yerel ve uluslararası pek çok etkinlik, yolculuklar, ticari ve sosyal faaliyetler askıya alınmış, ertelenmiş veya iptal edilmiştir. Hatta insanlar Kabe-i Muazzama dahil birçok ibadet mahalline tedbir amaçlı olarak alınmamıştır. İnsanlık topyekûn bir musibet ve imtihanla karşı karşıyadır. 

Ülkemizde virüsün yayılmasını ve ölümlere yol açmasını önlemek ve hastalığın tedavisi amacıyla tüm yetkili kurum ve kuruluşlar acil önlemler almış ve ivedilikle uygulamaya başlamıştır. Devlet yetkililerinin virüsün kişiden kişiye bulaşmasını önleyici tedbirlerin bir gereği olarak Diyanet İşleri Başkanlığı da kanunların verdiği yetkiye dayanarak dini konularda birtakım önlemler almış ve bunları halkımızla paylaşmıştır. Bu bağlamda vakit namazlarının evlerde kılınması, Cuma ve diğer toplu eda edilen namazlar için camilerde bir araya gelinmemesi, Umreden dönen vatandaşların 14 günlük gözetim için uygun yerlerde misafir edilmesi kararlaştırılmıştır.  

Geçici de olsa camilerimizde vakit ve Cuma namazlarının kılınamayacak olması elbette istenen bir durum değildir. Ne var ki, insan sağlığını korumak ve insan hayatını kurtarmak her şeyden daha kıymetlidir. Zira bilerek bir insanın ölümüne sebep olmak bütün insanlığı öldürmek gibidir (elMaide 5/32). Dünyanın birçok ülkesinde Müslüman âlimler, insan sağlığı söz konusu olduğunda ibâdetlerin camiler yerine evde yapılmasının bir vecibe olduğunda hemfikirdirler. Hatta Dünya Müslüman Alimler Birliği böyle zamanlarda camiler yerine evlerde ibadet yapılmasının caiz hatta gerekli olduğuna dair fetva yayınlamıştır.

Dini konularda yetkin ilim ve fikir adamlarını, muhtelif dernek ve vakıfları bünyesinde barındıran Uluslararası Müslüman Alimler Derneği (UMAD), aşağıdaki hususlar nedeniyle Devletimizin ve Diyanet Teşkilatının aldığı kararları yerinde bulmakta ve Müslüman halkımızın bunlara uyması gerektiğini açıkça ilan etmektedir. 

Camilerde alınan önlemleri hiçe sayarak halkı kışkırtan kişi ve gurupların tavır ve davranışlarını da tasvip etmiyoruz. Kaldı ki, bu düşüncede olanların İslamî hiçbir referansı, ayet ve hadislerden herhangi bir delili bulunmamaktadır. Halbuki her zaman ve zeminde insanların sorunlarına çözüm getiren yüce dinimiz İslâm’ın bu konuda da birçok ilke ve ölçüleri mevcuttur. İslâm âlimlerini temsil eden bir kuruluş olarak halkımıza sağlık ve afiyet diliyor, bu konuda aşağıdaki hususları hatırlatmayı bir vazife addediyoruz:

1- “Allah size kolaylık diler zorluk dilemez…” (el-Bakara 2/185). Din kolaylaştırır, zorlaştırmaz. Canın, malın, aklın, ırzın ve neslin korunması için kurallar koyar. 

2- “Eğer bilmiyorsanız zikir/ilim ehline sorunuz.” (en-Nahl 16/43; el-Enbiya 21/7). Âyetteki zikir ehli, ilim ve irfan ehli olarak tefsir edilmiştir. Her iş uzmanına sorulur. Yetkin ilim adamları bu salgına dair riskleri açıkça ilan etmiş ve halkımızı uyarmıştır.  

3- “Ey iman edenler! Allah’a itaat edin, peygambere ve sizden olan yöneticilere/ulü’l-emre itaat edin.” (en-Nisa 4/59). Bu âyet, dine aykırı bir şey söylemedikleri sürece Müslüman devlet adamlarına itaatin gerekli olduğunu bildirir. Halkı paniğe, kaosa sürükleyecek fiillere karşı devlet otoritesine bugün her zamankinden daha fazla ihtiyaç bulunmaktadır.  

4- “İslamda zarar vermek ve zarara karşılık zararla mukabele etmek de yoktur.” (Muvatta, Akziye 31; Müsned, I, 313). Hiçbir kimsenin başka birisine hastalık bulaştırarak zarar verme hakkı asla yoktur.  

5- Peygamber Efendimiz (s.a.) bazı hastalıkları sayarak bulaşıcı oldukları için “…bunlardan aslandan kaçar gibi kaçınız” buyurmuştur. (Buhari, Tıb 19). Bir keresinde de “Bir yerde veba hastalığı gördüğünüzde oraya girmeyiniz, şayet orada iseniz oranın dışına çıkmayınız” (Buhari, Tıb 30) şeklinde uyarı yapmışlardır. Diğer bir hadis ise Müslümanı sabra teşvik eder: “Bir yerde taun/veba zuhur ettiğinde sabredip oradan çıkmayan şehid sevabı gibi sevap alır.” (Buhari, Tıb 31) Bu ve benzeri hadis-i şerifler karantina kurallarına uymayı gerektirir.

6- “Biz Müslümanız, ibadet ediyoruz, bizi hastalık ve mikrop bulaşmasından Allah korur” diyenlerin, tarihte vuku bulan şu olaylardan ders almaları gerekmez mi? Hicri 18 (639) yılında Şam’da taun hastalığı çıktığını duyan Hz. Ömer şehre girmez, onula haberleşen Ebu Ubeyde b. Cerrah, “Ya Ömer! Allah’ın kaderinden mi kaçıyorsun” diye haber gönderir. Hz. Ömer ise: “Allah’ın bir kaderinden başka bir kaderine kaçıyorum” der ve Şam’a gitmekten vazgeçer. Nitekim bu olayda Şam’da kalıp hastalığın yayılmasına mani olan çok sayıda sahabe başkalarını koruma adına kendilerini feda etmişlerdir. 25-30 bin kişinin vefat ettiği bu Amvas Taununda Bilali Habeşi, Muaz b. Cebel, Ebu Ubeyde b. Cerrah gibi güzide sahabiler (Allah onlardan razı olsun) vefat etmişlerdir. Bu sahabe arasında Resulullah’ın vefatında kefenlenmesine ve defin işlemine yardım eden amcazadesi Fadl b. Abbas da bulunmaktadır (el-Müstedrek, I, 274). Hicri 69 (688) yılında Basra’da ortaya çıkan ve Carif adı verilen veba salgınında üç günde 70 bin insan ölmüş, Enes b. Malik’in aile ve akrabalarından 80 kişi bu hastalıktan vefat etmiştir. Bedir savaşına katılmış 18 Sahabinin burada insanlara evlerinden çıkmamalarını, karantinaya uymalarını istedikleri kaynaklarda yer almaktadır. (Müslim, Sahih, I, 12.) 
 
Bütün bunlardan sonra tedbir almak ve konulan kurallara uymak bizim gerek vatandaş olarak ve gerekse Müslüman olarak vazifemizdir. Takdir ise Allah’ındır. Yüce Rabbimizden müslüman kardeşlerimiz ve tüm insanlık ailesi için sıhhat ve âfiyetler niyaz ederiz.

Kamuoyuna saygıyla duyurulur.

20 Mart 2020

UMAD Yönetim Kurulu Adına

Başkan Abdülvahap EKİNCİ 
 

Editör: Mehmet Çalışkan