Aralık ayının son günleriydi. Bir din görevlisine önceki yıla ait izin hakkının bulunduğunu, kullanmadığı takdirde yılsonunda izinlerinin silineceğini hatırlattım. Din görevlisinin verdiği cevap ise takdire şayandı:

“Devletimize ve milletimize karşı sorumluluğumuz çok hocam, izinlerimi kullanmayıp görevime devam ederek bir nebze de olsa borcumu ödemek istiyorum.”

Ülkemizin en doğusundan en batısına; en kuzeyinden en güneyine kadar birçok bölgesinde din hizmeti sunma bahtiyarlığına erişen bir insan olarak samimiyetle şahitlik ederim ki bu hassasiyet ve bilince sahip binlerce din görevlisi, gönül doktoru mevcuttur. Son dönemlerde din görevlisine olan güven ve itibar duygusunun zedelendiğini, insanların artık din adamlarına güvenmediğini iddia edenler, bu gerçekleri göz ardı ederek toplumumuza 24 saat din hizmeti sunmaya çalışan, en acı ve en mutlu günlerinde insanların yanında bulunmaya gayret eden fedakâr din görevlilerine haksız bir itibar suikastı düzenlemektedir. Hâlbuki din görevlisi, toplumun her kesimi tarafından itibar gören, sözüne güvenilen ve güven veren, kitlelere rehberlik eden, genç yaşlı herkesin kendisine örnek aldığı insandır. Toplumda istisna denilebilecek ve insan faktöründen kaynaklanan, kurumsallığın ötesinde istenmeyen bireysel birkaç farklı durumun tezahür edebilmesi sebebiyle, bu hizmeti üstlenen samimi ve ihlaslı din gönüllülerini zan altında bırakmak herkesin sonunda hicap duyacağı hazin bir durumdur.

Nitekim din görevlisi, Süleyman peygamberden ilham alarak ayakta yaşayıp ayakta ölen insandır. Sebe Sûresi 14. ayetinde bildirildiği üzere Hz. Süleyman din-i mübin-i İslam için gayret ederken ayakta can vermiştir. “Süleyman'ın ölümüne hükmettiğimiz zaman, onun ölümünü onlara ancak değneğini yemekte olan bir kurt gösterdi. Süleyman’ın cesedi yıkılınca cinler anladılar ki, eğer gaybı bilmiş olsalardı aşağılayıcı azap içinde kalmamış olacaklardı.” Din görevlisi de peygamberlerin varisi olarak i’lâ-i kelimetullah için davayı sahiplenip hiçbir menfaat gözetmeden, emektar olsa dahi bu uğurda ayakta can veren insandır.

Yasin Sûresi’nde bahsi geçen kişi (Habib-i Neccâr) gibi, insanlar Allah ve Peygamberine tabi olsunlar diye koşan adamdır din görevlisi. (Yâsîn/20) Hz. Peygamber’in ashabı Urve b. Mes’ud gibi bu uğurda şehadeti göze alan insandır din görevlisi.

Kendi içinde, özel hayatında fırtınalar kopsa dahi “din adamları ve bilginler günah söz söylemekten ve haram yemekten sakındırsalardı ya” (Mâide/63) emrine muhatap oldukları bilinciyle hiçbir şey olmamış gibi davranarak mihrap-minber ve kürsüye geçip mütebessim bir eda ile insanları irşat edendir din görevlisi.

Akranları heva ve heves içerisinde oyun-eğlenceye dalmışken, “Allah katındaki değerinizi bilmek isterseniz Allah’ın sizi hangi işte istihdam ettiğine bakın” (Ataullah İskenderi) sözünün haklı gurur ve vakarını taşıyarak, Allah katındaki değerini korumak ve artırmak için aldığı ağır yük ve sorumluluğu yerine getirme mücadelesi veren insandır din görevlisi.

Talebelik hayatında utanıp sıkıldığı için ailesinden bir gün dahi harçlık isteyemezken; görev yaptığı cami ve Kur’an kursunu yaptırmak-yaşatmak için insanları her hafta hayra teşvik eden hademe-i hayrattır din görevlisi.

Medine’ye muallim olarak gönderilen Mus’ab b. Umeyr’den ilham alarak yaşadığı yerin insanlarının istikametini kıbleye çeviren; milli şairimiz merhum Mehmet Akif’in “Köse İmam” şiirinde ifade ettiği gibi haneleri en iyi bilen gönül doktorudur. Yediden yetmişe Kur’an’ı, namazı, abdesti, kulluğu öğreten mahallenin muallimidir din görevlisi. 

Her hususta olduğu gibi helal hayat bağlamında da topluma örnek olup insanlığa rehberlik etme görevini üstlenen din görevlileri; “Sizler kitabı okuduğunuz halde insanlara iyiliği emredip kendinizi unutuyor musunuz?” (Bakara/44) ayetinin mesajına uygun olarak davranmayı kendilerine şiar edinmiş insanlardır. Okuduğunu ve anlattığını uygulayan, tavsiye ettiği iyilikleri önce kendisi yapmaya gayret eden din görevlisinin başaramayacağı hiçbir görev, aşamayacağı hiçbir engel, dokunamayacağı hiçbir gönül yoktur. Bunu başaranların değeri ve mükâfatı ise Kitabımızda Allah Teâlâ tarafından takdir edilmiştir:

“Bizim uğrumuzda elinden gelen çabayı sarf edenler var ya, biz onları mutlaka bize ulaşan yollara yöneltiriz. Kuşkusuz Allah iyilik yapanların yanındadır.” (Ankebût/69)