“Âvâzeyi bu âleme Davud gibi sal

Bâkî kalan bu kubbede bir hoş sadâ imiş”

Bâkî

90’lı yılların sonları… On beş-on altısında bir gencin hatırına not düştüğü anılarından…

“Batı Anadolu’nun kuvve-i milliye ve maneviyye ruhunun tüm sokaklarında buram buram tüttüğü şehrin en uzak köylerinden birinde görev yapan bir din görevlisi. Yaşlandıklarında anne babasına kol kanat gerebilmek için belki de birçok idealinden vazgeçen bir İmam-Hatip... Görev yaptığı köyün namaz kıldıran imamı değil sadece. Kimi zaman oğlu ya da kızı için görücülüğe gidenlerin, hayır duasını ve görüşünü almak üzere ilk müracaat ettikleri; kimi zaman da doktorun verdiği ilacı nasıl kullanması gerektiği konusundaki sorularda yaşlı teyzelerin en güvendikleri kişi... Vadesi gelmiş borcunu ödemekte zorlananların, gönlünde geri çevrilme endişesi taşımadan rahatlıkla borç isteyebildikleri, karz-ı hasen duyarlılığına sahip dostuydu o. Kendisinde olmasa bile başkasından kendi namına borç alıp ihtiyacını giderirdi kapısına gelenlerin. Ailesinin nafakasını çiftçilikle, hayvancılıkla temin eden komşularına, yaşlandıkları zaman daha güvende olabilmeleri adına kendilerini sosyal güvence altına almaları için rehberlik eden bir sosyal güvenlik danışmanı gibiydi aynı zamanda… Ödeme zamanı geldiğinde her seferinde Mehmet amcaya koyun-kuzu satmasını telkin eden sonunda Bağ-Kur’dan emekli olmasına vesile olandı. Her gördüğünde “Hoca olmasaydı halimiz nice olurdu, Allah ondan razı olsun” diye hayır dua ederek köyünün imamını yâd eden Mehmet amca, rehber olduğu komşularından sadece birisiydi.

Köyün tüm çocukları kendi çocukları gibiydi onun için. Kur’an’ı ve İslam ahlakını sevdirerek öğretirdi. Yaz-kış devam ederdi camide verdiği kursları. Doğum tarihi 80’li, 90’lı olan kız erkek hemen hemen tüm çocuklar onun rahlesinden geçmişti. Yaz döneminde Kur’an okumayı öğrenen çocuklarla kış döneminde öğle arasında veya okuldan sonraki vakitlerinde de ilgilenir, Allah’ın Kitabını hatmetmelerini sağlardı. Düzenlediği hatim merasimleri ile hem çocukların gönül ve zihin dünyalarında unutamayacakları hatıralar birikmesine vesile olur hem de ahaliye, körpe dimağlarla süslü çocukların sesiyle Kur’an ziyafeti sunardı. Sorsanız kendilerine hepsinin ayrı bir anısı, hikâyesi vardır Hocalarıyla yaşadıkları. Ondan öğrendikleri dualarla, surelerle dini hayatlarını idame ettirdiklerini her fırsatta ifade ederler.

Mesleğini bihakkın yerine getirmek için üstün gayret gösteren Hocanın iletişimi sadece kendi bulunduğu yerdeki insanlarla sınırlı değildir. Çevre köylerden Cuma namazı kılmaya gelen olduğunda bilir ki, Hocanın sofrasında mutlaka bir kaşık ayrılmıştır kendisi için. Zira gelen misafir bereketine bereket katar; yetimlerin de bulunduğu o sofraya...”

Azîz ve kerîm İslâm'ı insanlara en güzel şekilde tebliğ etme gayreti içinde olan din görevlileri, bu tebliği gönül dilleriyle yaptıklarında, nice gönüllerde çiçekler açılmasına vesîle olacaklarının şuuruyla yaşarlar.

Yine de onlar, elbette çok iyi bilirler, bir çiçekle koskoca baharın gelmeyeceğini. Ancak... Her baharın henüz açan bir çiçekle müjdelendiğini de bilirler.

Din görevlileri, vazîfe yaptıkları il, ilçe, mahalle ve köylerde kadınıyla erkeğiyle, genciyle yaşlısıyla, toplumun her kesiminden insanla muhatap olur, sosyal hayâtın içinde insanlarla iç içe yaşarlar. Bâzen yetim bir çocuğun saçını okşar, bâzen bir engellinin elinden tutup ona umut ışığı olurlar. Bâzen bir yaşlının duâsını alır, bâzen bir mahkûmun samîmî pişmanlığına şâhitlik ederler. Gün olur, çâresiz kalmış bir insanın derdine derman olur; an gelir, bir gencin yürek yaralarına merhem sürer, fırtınalarını dindirir, kâh hidâyetine kâh istikâmetine rehber olurlar.

Ülkemizin en ücrâ köşelerinde insanımızla birlikte hayâta anlam kazandırma gayretiyle hizmet eden din görevlilerimiz, onların doğumundan ölümüne kadar her zaman yanlarında durarak mânevî danışmanlık yapmaya ve onlara din hizmetini en doğru bir biçimde sunmaya gayret etmektedir ve etmeye de devam edecektir...