Değer ve değerli kavramları bir konunun önemi ifade eder. Mesela, sen benim için değerlisin, bu kitap benim için çok değerli gibi cümleleri hayatın akışı içinde çokça kullanırız. Değer kelimesini sözlük söyle açıklar : “Bir şeyin önemini belirlemeye yarayan soyut ölçü, bir şeyin değdiği karşılık, kıymet”

Bir olayı, nesneyi, kişiyi, kitabı veya kurumu değerli kılan husus kişi veya toplumun ona olan bakışıdır. Diğer bir ifade ile inançtır, imandır. Bir şeyin gerekliliğine inandığınız anda artık o sizin için değerlidir. Maddi değeri ön planda değildir. Zıddı olarak da değersizleştirme de aynı şekilde önemli görmemenin neticesidir. Yani gerekliliğine inanmamaktır. Müslümanlar olarak değerlerimiz vardır. İbadetlerimiz, anne-baba ve aile fertlerimiz, vatanımız, ezanımız ve camilerimiz. Sadece bunlar mı? Elbette değil. Sayabileceğimiz yüzlerce değerli konu başlıklarımız vardır.

Kurumlar da biz insanlar için değerlidir. Kurumlar tarih içerisinde üstlendikleri rolleri itibarıyla bir görevi yerine getirirler. Mesela eğitim kurumları toplumun gençlerini geleceğe hazırlar. “Bilgi” gibi bir değeri gençlere emanet eder. Sadece salt bilgi değil, kültür, tarih ve ahlak gibi temel konularda okullarda gençlere öğretilir. Peki, eleştiri olmaz mı? Elbette olur. Ama hakaret asla kabul edilemez.

Diyanet İşleri Başkanlığı da bir kurumdur. Anayasa ve ilgili mevzuat ile kendisine verilen görev İslam dininin inanç, ibadet ve ahlakla ilgili işlerini yürütmektir. Toplumu din konusunda aydınlatmaktır. Ve bunu yerine getirirken de Kur’an ve sünnet temelinde ilmi çalışmalarını yürütür. Bu konuda çalışmaların merkezi olan Din İşleri Yüksek Kurulumuzun çalışmaları yüz akı ilmi çalışmalar olmuştur. Kaynaklara dayalı günümüz Müslümanlarının problemlerine çözümler üretmiş ve üretmeye de devam etmektedir.

Son günlerde Başkanlığımıza karşı bir değersizleştirme çalışmasını toplum olarak takip ediyoruz. Bazı fetvalar üzerinden ama bağlamından kopararak yapılan yayınlar kurumun değerini ve önemini itibarsızlaştırma adına yapılan çalışmalardır. Ve takip edilen yol en hafif tabiri ile ahlaki değerlerden yoksundur. Konunun kendisi veya verilen fetvadan ziyade oluşturulan algı ile kurumu değersizleştirme, takibinde de dinin hükümlerini değersizleştirme çalışması olduğu ortadadır. Bunu anlamak için derin bir bilgi sahibi olmaya gerek yoktur.

Her gün dinin yasakladığı haram olan davranışları yapan, aleni yapılmasını “özgürlük” gibi bir kavramın arkasına saklanarak meşrulaştırma gayretinde olanların durumları ortadadır. Kur’an’ın açık olarak yasakladığı, Peygamber Efendimizin veda hutbesi başta olmak üzere her vesile men ettiği ve yasakladığı fillere karşı fütursuzca davranış sergileyenlerin kuruma ahlak dersi vermesi acı bir ironidir.

Herkes biliyor ki, asıl dert kurum üzerinden dini değerleri küçüksemek, itibarsızlaştırmak yani değersizleştirmektir. Kulluk anlayışı bir bütündür. Müslüman kişi/ler nefsi düşünmez, attığı her adımda meşruiyeti öne alır. İzzet ve şeref ancak Allah’ın rızası ile mümkündür (Nisa, 4/139). Kişinin değeri iman ile ve buna bağlı olarak da istikamet üzere olan hayatı ile mümkündür. Kur’an’ın ifadesi ile Allah’ın razı olacağı kullardan olmaktır. (Beyyine, 98 / 8)