Habeşistan’a hicret hazırlığı yapılırken o zaman henüz müşrik olan Ömer b. Hattab’ın Müslüman bir akrabasıyla bir diyalog yaşadığı anlatılır. Müslüman olan zat Ömer’le konuşmasını evde eşine anlatıp; "Sanki Ömer’de yumuşama alametleri var" der. Eşi, "Ömer’in eşeği Müslüman olsa da, ondan bir şey olmaz" şeklinde mukabele eder.

Yıllar geçer, Ömer Müslüman olur…
Hazreti Ömer olur…
Ömer radıyallahu anh olur…
Ömer denilince akla adalet, adalet denilince de akla Ömer gelir…
Halife olur; ‘’Yanlışımı görürseniz beni kılıçlarınızla düzeltin’’ der.
"Ondan bir şey olmaz…"
"Ne anlatırsan anlat, ona fayda vermez…"
"Boş yere yorulma…"
Ve benzeri cümleleri hem söyleriz hem işitiriz.
       
Ümidimizin tükendiği olur.
Gayemizi unuttuğumuz, dünyada niçin bulunduğumuzu ihmal ettiğimiz anlarımız olur.
Şartları ileri sürdüğümüz, yılgınlık gösterdiğimiz zamanlar olur.
"Bizim vazifemiz seferdir, zafer Allah’ın takdirindedir" prensibini görmezden geldiğimiz olur.
Kazmayla, çekiçle bile zor kırılabilen buzların bir gün esen bir lodosla yumuşacık olduğunu görüp de düşünmediğimiz olur.
 
Rabbimize takdim edebileceğimiz ya bir gayretimiz ya da bir mazeretimiz olmalı. Nuh’un(a.s) dediği gibi;
"Ya Rabbi, ben onları gece çağırdım gündüz çağırdım; açık çağırdım gizli çağırdım. Benim çağrım onları daha da uzaklaştırdı." (Nuh,5-10)

Mazeret beyanından sonra; "Yeryüzünde bir tane kafir bırakma" diye dua edince tek bir münkir kalmayıncaya kadar sular yükselmişti…
Bıkkınlık olmamalı…
Yılgınlık olmamalı…

srailoğulları’ndan cumartesi yasağını ihlal edip günaha dalanları uyaran ıslah ehlini ve "bana ne"; "adam sende…" diyen nemelazımcı taifeyi şöyle anlatır Rabbimiz:
"İçlerinden bir topluluk, ‘Allah’ın helak edeceği yahut şiddetli bir azap ile cezalandıracağı kimselere ne diye öğüt veriyorsunuz sanki!’ deyince onlar (ıslah etmeye çalışanlar) ‘Rabbimiz katında bir mazeretimiz olsun diye; bir de sakınıp çekinirler ümidiyle’ şeklinde cevap verdiler." (Araf,164)

Rabbimiz katında bir mazeretimiz olsun diye…
Ben gittim onlar gelmedi…
Ben söyledim onlar dinlemedi…
Ben çağırdım onlar icabet etmedi…
Hani biz "Çıkmamış candan ümit kesilmez" deriz ya!
Belki de sakınırlar…
Dinlerler…
İcabet ederler…
Kalplere hükmeden Allah’tır.
Merhamet rüzgarlarını estirip, kalpleri yumuşatmaya gücü yeten Allah’tır…
Bizim kendi hesabımıza ya bir şahit yahut bir mazeretimiz olmalı…