Prof. Dr. Ali Erbaş
Diyanet İşleri Başkanı
Diyanet Aylık Dergi Haziran 2021

İnsanların gönül ve zihin dünyalarında farklı şekillerde tecelli eden din ile sanat arasında kuvvetli bir bağ vardır. Bu bağ, her ikisinin de insan ve toplumla birlikte hayat bulması, evrensel niteliklere sahip olması ve insanı güzel olana çağırmasıyla izah edilebilir. Muhakkak ki din, hayatı anlamlı kılar ve sanat da dâhil olmak üzere insanın istekli eylemlerine bir amaç ve anlam kazandırır. Toplumun ana müesseselerinden biri olarak sanat ise dinin de temel gayelerinden olan güzelliği dokunulabilir, görülebilir ve duyulabilir hâle getirir. Medeniyetlere kaynaklık edip hayat veren, inanç, ahlak ve yaşayış biçiminin hüviyet kazanmış hâli olan sanat, farklı yönleriyle devamlı tartışılagelse de insanoğlu her zaman farkında olarak veya olmayarak çeşitli sanat alanları içinde olmuştur. Tarih boyunca her medeniyetin kendini farklı şekillerde sanat yoluyla ifade ettiği gibi İslam medeniyetinin özgünlüğünde de bir yöntem olarak sanat büyük rol oynamıştır. 

İslam sanat ve estetiği, ilahi bir düstur olan her şeyi güzel yapma ve her zaman güzel davranma ilkelerine dayanır. Güzel kavramı, sevginin mahiyeti ve Allah’a (c.c.) olan sevginin işlendiği bir çerçeve içinde anlam kazanır. Güzelliği ahlakın bir parçası olarak ele alan İslam düşüncesinden neşet eden İslam sanatı ise bu minvalde güzel olanı anlayan , algılayan ve güzelliği hisseden, sadece estetik kaygıları değil aynı zamanda etik kaygıları da hesaba katan bir gelenekle şekillenmiştir. 

Peygamber Efendimizin (s.a.s.) hadis-i şerifleriyle birlikte İslam sanat ve estetiğinin başlıca kaynağı olan ve güzellikle ilgili cemal, hüsn, beha, ihsan, zinet gibi pek çok kavramı zikreden Kur’an-ı Kerim, dikkatleri kâinatın yaratılışına ve tabiattaki eşsiz sanat eserlerine çeker. Yüce kitabımız, yaratılan hiçbir eserin kendi başına ve amaçsız var olmadığını, tabiattaki güzelliklerin ve nizamın Allah’ın (c.c.) kudretinin apaçık delilleri olduğunu belirtir. Kâinatın yaratılışındaki ölçü, ahenk ve dengenin mevcudiyeti, örneksiz yaratılan yer ve gökler, uzayıp kısalan ve asla şaşmadan birbirini takip eden gece ve gündüz, kendilerine ait yerleşik bir düzene göre akıp giden güneş ve ay, en güzel biçimde yaratılan insan ve bütün varlıklar, hep bu ilahi sanata işaret eder. Kur’an-ı Kerim, bütün bunların, her şeyi sapasağlam yapan Allah’ın (c.c.) sanatı olduğunu açıkça zikreder. İslam estetik hassasiyetinin özünü oluşturan İslam sanatının dikkate aldığı bir ilke olarak Hz. Peygamber’in (s.a.s.) “Allah güzeldir, güzelliği sever.” (Müslim, İman, 147.) hadis-i şerifi de kâinatta güzel olarak telakki edilen bütün unsurların, insanların Allah’a (c.c.) yaklaşmasının bir aracı olduğunu vurgular. 

İmtihan sırrının gereği olarak hangimizin daha güzel işler yapacağı ortaya çıksın diye hayatı ve ölümü yaratan yüce Allah (c.c.), şüphesiz ki her şeyi şaşmaz bir ölçü, denge ve ahenkte yaratmıştır. Dinimiz İslam, ilahi sanatın en büyük tezahürü olan insandan inancın, ibadetin, düşüncenin, sözün ve eylemin en güzel bir şekilde ifa edilmesini ister. Bunun için Peygamber Efendimizin davranışlarındaki temel prensiplerden biri olan her şeyi güzel yapma düşüncesi İslam sanatının temel referansı olmuş; İslam sanat ve estetiği de bu doğrultuda şekillenerek doğduğu medeniyetin inancını, düşüncesini ve güzellik anlayışını somut olarak yansıtmıştır.  

Tarih boyunca İslam kültür ve medeniyeti tarafından sergilenen eserlere bakıldığında estetik kavrayışın oldukça merkezî bir konumda olduğu görülür. Ortaya konulan eserler, İslam’ın hayatı ve varlığı anlamlandırma üslubunu aksettirmekle beraber, Müslümanların dünya görüşünün nesneler alanındaki bir açılımı olarak da belirginleşir. Birer sanat şaheserleri camilerin kenarlarına dikilen ve yardımlaşmanın gizliliğini öğütleyen sadaka taşları, cami duvarlarına oyularak yapılan ve toplumda güven duygusunu pekiştiren yitik taşları, canlıları koruma duygusuyla yapılan zarif ve şirin kuş evleri, medeniyetimizin estetik ve sanat anlayışını, nezaketini ve hassasiyetini gösteren oldukça dikkat çekici örneklerindendir. Bütün bunlar, Müslümanların inanç, düşünce ve ahlakını, İslam şehirlerinin de kimlik, kişilik ve ümranını ortaya koyan güzelliklerdir. Buhara’dan Mostar’a, Kahire’den Konya’ya ve İstanbul’dan Kudüs’e kadar bütün şehirlerimiz, inancın, düşüncenin, bilginin, hikmetin, irfanın ve ahlakın sanatla harmanlanarak hayat bulduğu ve bilhassa aidiyetlerinin asırlarca mimari kimlikleriyle koruduğu mekânlardır. İşte Kudüs… Bir asırdan fazladır her türlü saldırıya, yağmaya ve suikasta rağmen hâlâ dimdik ayakta duran cami, mescit, medrese, imarethane, hamam, çarşı, çeşme, hastane, yetimhane gibi İslam mimarisinin eşsiz sanat eserleriyle bütün dünyaya kimliğini haykırmaktadır. Bu yüzden bizler, Kudüs’e baktığımızda sadece bir şehir değil; bir medeniyetin çağlar ötesinden geleceğe haykırışını görüyoruz.

Bizler, elbette sadece mimari eserlere değil İslam medeniyeti tarafından gerek görsel alanda gerekse işitsel ve edebî alanda üretilen, estetiği ve güzelliği mükemmel bir şekilde temsil eden büyük bir sanat mirasına sahibiz. Ne var ki bugün İslam dünyasının birçok alanda Batı kültüründen etkilenmesi büyük kırılmalara sebebiyet vermiş, sanat ve estetik anlayışı bakımından ciddi savrulmalara zemin hazırlamıştır. Geçmişte İslam sanatları ile ilgili olarak ortaya konulan iftihar vesilesi nice güzel örneklerin mevcudiyetine rağmen Batı’nın ve modernitenin tesiriyle birlikte birçok sanat dalı zamanla ihmal edilerek unutulmaya yüz tutmuştur. Bazıları da bir dönem sonrasına mevcudiyetini devam ettiremeyecek duruma gelmiştir. Sanata ve sanatsal faaliyetlere bu kadar değer veren bir dinin mensupları olarak yaşanılan çağın sanat anlayışını sergileyen, günümüze ve sonrasına ışık tutacak, ilham verecek özgün eserler meydana getirmede de üretken olunamamıştır. Ortaya konulan birçok eser ise ne yazık ki medeniyetimizce daha önce üretilen eserlerin taklidinden öteye geçememiştir.

Bu sebeple İslam medeniyetinin esas aldığı değerlere sadık kalınarak sanat bilincinin güçlendirilmesi ve özgün eserler ortaya koyan bir sanat kavrayışının geliştirilmesi elzemdir. Sanat ve estetikte arzu edilen seviyeyi yakalamak ise ancak geleceğe dönük kuşatıcı bir ufuk oluşturularak, medeniyet köklerimizden beslenip günümüze hitap eden ve geleceğe ışık tutan güzellikte eserler üretmekle mümkün olabilecektir.

Şüphesiz ki “Allah işini güzel yapanları sever.” (Âl-i İmran, 3/148.)

Editör: Mehmet Çalışkan