Balıkesir’in Karesi ilçesinde, Yıldırım Camii Kur’an Kursu ve Merkez Kur’an Kursunda hafızlığını tamamlayan 21 hafız için Merkez Yıldırım Camii’nde “Hafızlık İcazet Merasimi” düzenlendi.

İcazet merasimine halkın ilgisi yoğundu, iki binin üzerinde vatandaş hafızları bu anlamlı günlerinde yalnız bırakmadı.

Ayrıca merasime Balıkesir Valisi Ersin Yazıcı, Büyükşehir Belediye Başkanı Zekai Kafaoğlu, Karesi Kaymakamı Abdulkadir Demir, Rusya Federasyonu Dağıstan Cumhuriyeti Derbent İslam Üniversitesi Rektörü Arif Saidov, Kuzey Kafkasya Dini İdareler Birliği Başkan Yardımcısı Şehabettin Kerimov, İl Müftüsü Ramazan Topcan, İlçe Müftüsü Fahri Sağlık, çevre il ve ilçelerin müftüleri, din görevlileri ve kurra hafızlar katıldı.

Derbent İslam Üniversitesi Rektörü Saidov, Dağıstan’daki dini hayat ile din eğitimi ve öğretimi konularında bilgi verdi.

Hafızların Kur’an-ı Kerim tilaveti büyük bir ilgi ve beğeniyle dinlendi.

Dualarla tamamlanan programın ardından katılımcılara yemek ikram edildi.

Öte yandan Keresi Müftüsü Fahri Sağlık, hafızlığın önemine vurgu yaptığı ve hafızlara seslendiği bir yazı kaleme aldı. 

Müftü Sağlık’ın “Sen Her Şeye Değersin” başlıklı o yazısını sizlerle paylaşıyoruz… 

“Sen Her Şeye Değersin”

Çok küçük yaşta almıştı omzuna en ağır ama en kutsal yükü. Söz vermişti bir kere, dönmeyecekti geri. Bundan sonra kendisine arkadaşlık edecek olan rahlesine dönerek belki iki belki üç sene beraberiz dedi. Sevgisi içini sardı. Sessizce rahlesinin üstünde nurlar saçan Kur’an’a baktı. ‘Allah’ım lütfetsin ben hafız olayım.’ dedi. Kur’an-ı Kerim’e baktı aşkla, şevkle ve “Sen her şeye değersin.” dedi. Rabbine yöneldi “Ya Allah, ya sabır.” dedi. 

Kur’an’ı kalbine nakış nakış işlemeye başladı. Zaman zaman pencereden dışarıya, oynayan çocuklara imrenerek baktı. ‘Keşke!’ dedi bir an, sonra Kur’an’a döndü ve “Sen her şeye değersin.” dedi. 

Kimi zaman hocasından azar işitmişti, arkadaşlarıyla tartışmıştı, sonra bir de dersinde kalmıştı. Gözleri şişmişti ağlamaktan. Minicik omuzlarına ağır gelmişti bir an. Kimi zaman annesini, babasını, kardeşlerini, evini özledi. Keşke evde olsaydım şimdi dedi. Onlara kavuşacağı günün hayalini kurdu. Gurbet içini yaktı. Annesinin güzel yemeklerini, şefkatli sesini, başını okşayan ellerini özledi. Hasret içini yaktı kavurdu. Cennet kokan Kur’an’a sarıldı hemen. ‘Beni dikenli yollardan cennet bahçesine ulaştıracak olan yine sensin.’ dedi.

Kur’an’a döndü ve 'Sen her şeye değersin.' dedi. Bazı geceler uyku girmedi gözlerine. Uykusuz kaldı. Bazen kendisini o kadar yorgun hissetti ki, rahlesinin başında uyuya kaldı. Ne tatlı uykuydu o. ‘Cennette uyku var mıdır acaba?’ dedi kendi kendine. ‘Ben cennete girersem önce uyku isteyeceğim’ dedi. Sonra Kur’an’a baktı: ‘Sen her şeye değersin.’ dedi. 

Kimi zaman sabah horozlar bile ötmemişti belki. Diz çöktü rahlesinin başına. Biraz üşümüştü, burnu bile kızarmıştı soğuktan, üşüyen ellerini sıcak nefesiyle ısıtıp ovuşturmuştu. Kur’an’a bakıp ısınmıştı. Sıcak yatağına baktı. ‘Gelmek istesem de gelemem, çünkü sen fanisin, ben bakisini kazanacağım.’ dedi. Sonra Kur’an’a baktı: ‘Sen her şeye değersin.’ dedi. 

Sabahın seherinde doğan güneş, esen rüzgâr, ötüşen kuşlar bütün kâinat sustu onu dinledi. ‘Allah’ın sevgili kuluna selam dediler.’ Verilen selamları belki duydu belki duymadı. İlkelerinden biri sabır, diğeri azimdi. Yıllar böyle geçti rahlesinin başında. Durmadan dinlenmeden Melekler ona cennette sabır ve azimden köşkler yaptılar. 

Sonunda acı ve sıkıntılı günler geride kaldı ve “hafız” oldu. Sevinçle akan gözyaşlarıyla yine tekrarladı temel cümlesini: ‘Sen her şeye değersin!

İşin zoru sandığı kısmı başarmıştı ama asıl zor işin bundan sonra başladığını anlattı hocaları kendisine. Atalarımız, ‘Hafız olmak önemli, hafız kalmak daha önemli.’ demişlerdi. Hafızlık kafeste bir kuş gibiydi. Bakım ister, özen göstermek gerekirdi. Aksi halde ya ölür ya da uçup gidiverirdi. Düzenli olarak tekrarlamak gerekirdi ezberlerini. Uzun uzun dinleyip anladıktan sonra tekrar rahlesinin üzerindeki Kur’an-ı Kerim’e baktı ve ‘Sen her şeye değersin.’ deyip elinden hiç düşürmedi Mushaf’ını.

Bir gün büyüklerinden biri: ‘Hafızım, Maun suresinde -feveylün lil musallin- deniyor. Ne demek bu?” deyince beyninde şimşekler çaktı.  Okuyup ezberlediği Kur’an-ı Kerim ayetlerinin anlamlarını bilmiyordu. Doğruca hocasına gitti. Durumu kısaca anlattıktan sonra hocası: ‘Evet şimdi sıra Kur’an-ı anlamaya geldi. Kur’an sadece okunup ezberlenmek için değil, anlaşılıp yaşanmak için gönderilen ilahi kelamdır. Metni ve manası birlikte, aynı anda ezberlenip hafız olmak çok zor. Önce metni ezberletip sonra manasını kavratmaya çalışıyoruz. Senin için şimdi sıra manaya geldi. Bunun içinde bir altyapı gerekir. Nasıl hafızlık temel programı okudun. Şimdi de Arapça temel programına başlayacağız.’ dedi.

Hiç vakit kaybetmeden koyuldu Arapça eğitimine. Okuduğu ayet-i kerimelerin manalarını anladıkça yüzü gülüyor, aşk ve şevki artıyordu. Artık okuduğu aşırların manalarını anlıyor, anladıkça daha çok okumak istiyordu. Bu arada lise öğrenimine de devam ediyor, iki işi bir arada götürmeye çalışıyordu. Camilere gidince hocaların: ‘Hafız, haydi namazı sen kıldır.’ demelerini bekliyor, namazdan sonra okuduğu aşrın kısaca manasını da veriyordu.

Değerli hafızlar! Tasvir etmeye çalıştığım hafız modeline kendinizi uydurmaya çalışacağınıza inanıyorum. Bu millet artık böyle hafızlar görmek istiyor. Bu konuda ihtiyaç duyacağınız her türlü desteği vermeye hazırız. Yeter ki sizler isteyin.

                                                                                                                                                                                                                                               Fahri SAĞLIK - Karesi İlçe Müftüsü

Editör: Mehmet Çalışkan